Şuşi’nin haçlıları – 400 kişi alacakaranlıkta durmuş, hepsinin sırtında bir haç ve onlar feda olmaya gidiyorlardı

1647

Tatul Hakobyan’ın Karabağ güncesi; Yeşil ve Siyah kitabınden alıtı, On altıncı bölüm

Ermeni birlikleri 7 Mayıs 1992 akşamı Şuşi’ye doğru harekete geçmişti. Rejisör Tigran Khızmalyan, filme aldığı bir bölümü hatırlıyor. “Hâla ürperiyorum. Ermenilerin ve Azerbaycanlıların üniformaları aynı renkte olduğundan, birbirlerinden ayırt edilmeleri amacıyla bizimkiler sırtlarına yara bandı veya benzer şeylerle çizgi çekiyorlardı. Gençler bu çizgileri çarpı şeklinde yapıyorlardı, çünkü çarpı en basit geometrik şekildir. Emir gelip hepsi safa durduklarında, bir tasavvur edin, 400 kişi alacakaranlıkta durmuş, hepsinin sırtında bir haç ve onlar feda olmaya gidiyorlardı. Bu bir haçlı seferiydi ve bu işin en fantastik yönü, bunun özel olarak yapılmış olmadığıydı”.

Karabağ komutanlığı, Hocalı’dan hemen sonra Şuşi operasyonunu hazırladı. 28 Nisanda esas saldırı yönleri kesinleşti. 4 Mayısta saldırı başlayacaktı, fakat ani kar yüzünden birkaç gün ertelendi. 7 Mayısta Karabağ kuvvetleri dört taraftan saldırıya geçtiler. Operasyonu, Dağlık Karabağ savunma güçleri komutanı Arkadi Ter-Tadevosyan kumanda etmekteydi.

Ordugâh Şoş köyü yakınlarındaydı. Saldırının ana yönü de Şoş’tan başlıyor ve Dağlık Karabağ savunma güçleri başkomutanı Arkadi Ter-Tadevosyan tarafından yönetiliyordu. Kuzeydeki, Stepanakert-Şuşi yönü komutanı Valeri Çitçiyan’dı, kuzeybatıdakinin (Canhasan-Kyosalar) Seyran Ohanyan’dı. “26” mevzisi (Stepanakert dolaylarındaki Kırkıjan Köyü yakınlarında bulunmaktaydı) yedeklerinin askeri operasyonu Yuri Hovhannisyan tarafından yönetilmekteydi. Güney veya Laçin yönünün komutanı Samvel Babayan’dı.

Babayan’ın iddia ettiğine göre “Operasyona katılanlar ateşi üzerlerine çektiler, o kadar. 8 Mayıs öğleden sonrasında Azerbaycanlılar şehri terk etti, 9 Mayıs sabahında artık Azerbaycanlı yoktu orada. Şehirde direniş olmadı, çatışma olmadı. Ermeni güçleri Şuşi’de Azerbaycanlı asker görmedi. Sadece bodrumlarda saklanıp olup bitenlerden haberi olmayanlar esir düştü Şuşi’de. Şuşi’yi ziyaret ettiğinizde görebileceğiniz tanktan bir metre ileri gitmedi Ermeni askeri”.

Ermeniler her 9 Mayısta Şuşi’nin kurtuluş yıldönümünü kutlamaktadır. Etkinlikler Stepanakert’teki anıttan başlayıp kale-şehre doğru çıkan kavislerden birinde bulunan ve kaide üzerinde oturtulmuş tank-anıtın yanında kısa bir molayla devam eder. Britanyalı yazar Thomas deWaal 2000 yılı etkinliklerine katılmıştı. Anıtın karşısında, hayatını kaybetmiş kahramanların akrabaları duruyordu. 442 numaralı tanktan, çatışma esnasında içinde bulunan üç kişiden sadece komutan Gagik kurtulmuştu. Tankın sürücüsü Aşot’un dul eşi Stella ve on yaşındaki oğlu Hovhannes tankın yanında durmaktaydı. Stella solgun, bedbaht ve çok gençti. Nişancı Şahen’in ninesi siyah başörtülüydü ve elindeki beyaz mendille devamlı gözlerini siliyordu. Ardından yüksek sesle hıçkırarak yumruklarıyla tanka vurmaya başladı. Şuşi’nin kurtuluşuyla ilgili kutlamalar genellikle 1887 yılında inşa edilmiş Ğazançetsots kilisesindeki ayinle son bulur. 9 Mayıs 1992’de Ermeniler şehre girmişlerdi ve çekimlerde, askerlerin mutluluktan parlayan gözlerle “Grad” sandıklarını kiliseden nasıl çıkardıkları, otomatik silahlarını havaya kaldırarak halay çektikleri gözükmektedir.

Karabağ mücadelesi tarihçilerinden Samvel Şahmuradyan, günlüğünün 11 Mayıs sayfasında şöyle yazmaktadır. “Şehir genel olarak iyi durumda, fakat kararmış yıkıntılar da az değil, şurda-burda büyük yangınlar var, duman yeri-göğü tutmuş. Çamur, duman, kamyonların patırtısı, talan, talan… Taşıyorlar, taşıyorlar. Otomobillerle, arabalarla, omuzda, elde, hatta eşekle, atla, ne bulurlarsa taşıyorlar. Elbise, mobilya, halılar, televizyon, buzdolabı, gıda malzemesi, avizeler, tencereler, leğenler, işte yüklenmiş bir kamyon piyano götürdü. Fedailer gururlu ve mutlular. Kilisede ve çevresinde toplanmışlar. Şarkı, dans, silah sesleri. Kilisenin avlusunda kurban kesiyorlar. Koyunu kestiler ve birbirlerinin anlına kanla haç işareti yapmaya başladılar. Fedailer galip geldi, kalanlar ise talanla ilgileniyor”.

Khızmalyan, bugünkü gibi hatırlıyor. “Şuşi’yi bizimkiler yaktı, endişe vardı, bizde kalacağına inanmıyorlardı ve köylüler, Azerbaycanlıların yakılmış evde yaşamayacağına inanıyordu, yani Azerbaycanlıların geri gelmemesi için yakıyorlardı, anlıyor musun? Bir teğmenin koşuşarak –Aptallar, ne yapıyorsunuz, bu sizindir, gelip yaşayacaksınız burada- diye bağırdığını hatırlıyorum”.

Ter-Tadevosyan, gerçekten de Şuşi’yi ablukaya alarak şehirde kalanlar arasında panik yaratıp, Azerbaycanlıların savaşmadan uzaklaşmasına önem vermiş olduklarını anlatmaktadır. Şuşi ve Stepanakert çevresinde bulunan Azerbaycanlılara ait yerleşim yerleri bu niyetle daha önceden ortadan kaldırılmıştı. Kale-şehir kuşatma altındaydı. “Sıra Şuşi’ye gelene kadar Kırkıjan, Malibeyli ve Hocalı alındı. Yani hangi yerleşim yerini kurtaracağımıza dair bir sıralama vardı”.

Çeçen komutan Şamil Basayev, kutsal savaş “Cihat” için 90’larda Karabağ’a gitmişti. Şuşi’yi en son terk edenler ona bağlı mücahitlerdi. Basayev, Temmuz 2000 yılında, Çeçen dağlarında Azerbaycanlı gazeteciye, sırf Azerbaycan ordusunda düzen ve yönetim olmadığından dolayı Şuşi’nin kuşatma altına düştüğünü açıklamaktaydı. “4 mücahit ve 11 Azerbaycanlı kalmıştı orada. Hemen hepsi şehri terk etti, fakat 15 kişiyle bir buçuk gün savunma yaptılar, 2800 kişilik askeri birlik ise her şeyi bırakıp kaçtı. Zırhlı araçla kaçan kahramandı, çünkü çoğunluğu ağır silahları da bırakıp… Bakû’ye gidiyorlardı. Şuşi’yi savunan mücahitlerimden üçü hâla sağ. Şuşi alenen terk edildi. Yaklaşık 700 Ermeni saldırıyı başlattı ve bu sadece dış parıltıydı, aldatıcı bir şey. Öyle güçlü bir birlik ve onca silahla, özellikle de Şuşi’nin konumu göz önüne alındığında, yüz kişi rahatlıkla bir yıl boyunca şehri savunabilirdi. Hiçbir disiplin yoktu. Bugün bir general veya bakan tutuklayıp ihanet ettin, teslim ettin, sattın denilebilir. Boş konuşmalar bunlar. Hiçbir yönetim yoktu, herhangi biri herhangi bir şey için sorumlu değildi”.

Daha sonraları, Şuşi’nin ele geçirilmeyip, Azerbaycan askeri komutanlığı ve siyasi yöneticilerin ihaneti sonucunda teslim alındığı konusunda Bakû’de rivayet dolaşmaya başladı. Savunma eski bakanı Rahim Ğaziyev’in davası bu rivayet çerçevesinde ele alınmaktaydı. Şuşi’de çatışmalar olmadığı, çekilen sahnelerin ise Şuşi’de olmayıp şehir sınırlarında çekilmiş olduğuna dair iddialar tabii ki gerçeğe yakındır.

Askeri operasyonlar esnasında Ermenilerin vermiş olduğu 58 kayıptan hiçbiri Şuşi’de olmamıştı. Ermeniler karşı tarafa Şuşi-Laçin yoluyla uzaklaşma imkânı vermişlerdi.

Şuşi’yi ihanet yoluyla teslim etmekle suçlanan Ğaziyev dava esnasında, Mayıs 1992’de Şuşi ve çevresinde 2500-3000 asker, 3 adet T-72 tankı, bir adet T-55 tankı, 12 panzer, 3 adet BM-21 Grad tipi batarya ve buna ait 6000 mermi, 3 top, 4 adet Alazan bataryası, 30 adet İgla ve Strela-2 roket sistemi, 20 adet 82 milimetrelik havan topu, 50 adet roketatar ve 5 milyonun üzerinde merminin var olduğunu belirtmekteydi.

Samvel Babayan’ın anlattığına göre, “Şuşi’yi sadece kaba kuvvetle değil, taktik açıdan ele geçirdik. Rakibi çembere almaya çalıştık ve çember kapanıp abluka içinde kalma tehlikesi baş gösterdiğinde Azerbaycan ordusu ve halk arasında panik başladı. Rakip tarafın Şuşi’yi terk etmesinin esas sebebi budur. Diğer operasyonlar esnasında da aynı taktik uygulandı. Yüz-yüze çatışmaya girmekten mümkün olduğu kadar kaçındık ve taktik adımlar atarak, rakibin bizi beklemediği yönlerden darbe vurduk, iki saat erken uzaklaştığı takdirde kuşatma içinde kalmayacağı hissini uyandırdık düşmanda. Neticede, genellikle saldıran, kurtaran tarafın daha fazla kayıp vermesine rağmen, zayiatımız kıyaslanmayacak kadar azdı”.

Askeri araçlar 7 Mayısı 8’e bağlayan gece Şuşi’den çıkartılmıştı. Bölük komutanı Tarlan Zulfugarov, askeri araçların 8 Mayısta şehri terk ettiklerini söylemektedir. Şehrin savunmasından sorumlu olan Elbrus Orucev tarafından aynı günün sabahında Zarslu yönüne gönderilen iki tank ve iki zırhlı aracın imha edilerek mürettebatının öldürülmesi Şuşi’den panik içinde kaçma açısından yeni bir dalga yaratır. Orucev, aynı günün akşamı iki Kamaz personel taşıyıcı kamyonlablok-postlere gelip şehri terk etmelerini emreder. Orucev, bu emrini Ermenilerin çoktan Şuşi’ye girmiş ve şehir hapishanesi çevresinde mevzilenmiş olduklarıyla açıklamaktadır. Onlarca askerin vermiş olduğu ifadeden, askerlerden bazılarının mevzileri terk etmeyi reddettikleri anlaşılmaktadır.

Şuşi polis merkezi görevlisi Şükür Rasulov, “8 asker ve Orucev’le birlikte şehri terk eden son kişiydim. Orucev tüm şehri dolaşıp kimsenin kalmadığından emin olduktan sonra bana hemen uzaklaşma emri verdi”,- demektedir.

Ter-Tadevosyan’a göre Şuşi’nin kurtarılması zaferden ziyade bir başarıdır ve bu başarının mimarları, “Aşot Ğulyan, Valeri Çitçiyan,  Yuri Hovhannisyan ve Vladimir Balayan’dır. Birini daha anacağım, kendisi sağ-salimdir, en yüksek nişana layık biridir, adı Valeri Balayan’dır. Kendisi parlamentonun savunma konuları heyeti başkanıydı, fakat askeri harekâtları da yönlendirmekteydi. Örneğin, Malibeyli’yi o kurtardı. Şuşi’nin kurtarılmasında Babayan’ın yönünde önemli rol oynadı. Sefilyan da onunlaydı. Jirayr’ın kahraman olduğunu, sonra da mahkeme önünde bulunduğunu biliyoruz, fakat Balayan’ı hiç kimse tanımaz. Herkesi tanımak lazım, ancak bu şekilde gerçeği öğrenebiliriz. Hayat acımasızdır, Davitaşenli Arsen adında bir genci hiçbir zaman unutmayacağım, sessiz ve sakindi. Bir keresinde bizim yiyeceğimiz yokken esirlere, kadın ve çocuklara ekmek ve şeker götürmüştü. Benzer insanlar kahramanlıklar yaratabilir”.

İsfahan’da ziyafet

8 Mayısta İsfahan’da, Şah Abbas zamanında inşa edilmiş bir otelde Ermenistan cumhurbaşkanı şerefine bir ziyafet verilmekteydi. Ter-Petrosyan’ın danışmanı Vahan Papazyan “Dışişleri bakanı Velayeti bana yaklaştı ve İran tarafının, Ermeni güçlerinin Şuşi’ye girdiğine dair haber aldığını söyledi. 8 Mayıstı. Haberim olmadığını ve bir şey söyleyemeyeceğimi belirttim. Yerevan’ı aramak mümkün mü diye sordu Velayeti. Artık kaçamazdım. İran tarafı telefon bağlantısını sağladı, Şahen Karamanukyan’ı aradım. -Şahen, ne var,- diye sordum,- Her şey yolunda endişelenmeyin,- diye cevap verdi. Ardından Ter-Petrosyan’a gidip durumu anlattım. Başkan gayet sakin bir şekilde karşıladı, olayların denk düşebileceğini biliyordu. İranlılara karşı zor durumda kalmıştık. Bizim için de beklenmedik olduğunu, Yerevan’a gidince ayrıntıları öğrenebileceğimizi söyledik. Ermeni delegasyonu soğuk bir merasimle yolcu edildi, bu tabiiydi, çünkü İran tarafı bayağı zor durumda kalmıştı. Bunu küçük bir diplomatik skandal olarak dahi kabul edebiliriz”.

Ermenistan heyeti, cumhurbaşkanı önderliğinde 6 Mayısta Tahran’a gider. İran cumhurbaşkanı Akbar Haşemi Rafsancani’nin arabuluculuğuyla Tahran’da, Karabağ sorununun düzenlenmesiyle ilgili Levon Ter-Petrosyan ve Azerbaycan cumhurbaşkanı vekili Yağub Mamedov arasında 8 maddeden oluşan ortak bir memorandum imzalanır. İranlıların, ateşkes elde etme denemesi imza anında fiilen başarısızlığa uğrar, Ermeniler Şuşi’ye doğru ilerlemekteydi.

İran’ın arabuluculuğunun başarısızlığının esas nedeni Jirayr Libaridyan’a göre Şuşi’nin ele geçirilmesi olmasına rağmen derindeki sebebi, tarafların görüşmelere hazır olmadığı ve her arabuluculuğun da başarısızlığa mahkûm olacağıydı. Olayların daha sonraki akışı bunun kanıtlamaktadır. Tahran’ın olası başarısının Rusya’yı ve AGİT’nu ne derece ilgilendirdiği konusunda ise Libaredyan bir şey söylemekte zorlanmaktadır. “İran’ın arabuluculuğuyla ilgili doğrudan ve açık bir muhalefet olduğunu hatırlamıyorum. Lâkin Rusya, Türkiye ve ABD’nin ortaya koymuş olduğu diplomatik çabalar, İran’ın arabuluculuğundan pek de memnun olmadıklarını göstermektedir. Bu ülkelerden her birinin, İran’ın çabalarını beyhude çıkarmak için şahsi sebepleri vardı. Belirtilen ülkelerden hiç birinin İran etkisinin bu bölgede genişlemesini arzu etmediği aşikârdır, bu ise İran arabuluculuğunun başarısı durumunda muhtemeldi”.

Mario Rafaelli, 5 Mayısta 13 kişilik bir grupla Yerevan’a gelip Ter-Petrosyan’la görüşmüştü. Dağlık Karabağ’ın Ermenistan temsilcisi Manvel Sargısyan’ın anlattığına göre Minsk Konferansı temsilcileri Ermenistan’dan Şuşi’ye gitmek istemişlerdi. “Orada tehlike olduğunu söylediler. 7 Mayısta Ağdam’dan geçip Şuşi’ye geçeceklerdi. Engel olduk, Ağdam’dan geri döndüler, Azerbaycan üzerinden Tekrar Yerevan’a döndüler. Şuşi’nin ele geçirilmesi günü Ermenistan televizyonundan konuştum ve Dağlık Karabağ Parlamentosu kararıyla Karabağ ordusunun Stepanakert’i savunma niyetiyle şehri ele geçirdiğini bildirdim. Şuşi sorunu, Ermenistan ve İran arasındaki en büyük anlaşmazlıklardan birine dönüştü. İran, bunu batı tarafından organize edilen bir komplo olduğunu düşünüyordu. Lakin gerçek böyle değildi. Biz, Şuşi operasyonunu mecburen 7 Mayısta başladık”.

Tahran, “Mehrabad” havaalanı

İran cumhurbaşkanı Rafsancani, Ter-Petrosyan’ı ve Mamedov’u 8 Mayısta yolcu etmekteydi. Mamedov, Şuşi’nin düştüğü haberini Bakû dönüşünün hemen öncesinde öğrenmişti. “Evet, bu haberi bana daha havaalanındayken ilettiler. Hemen Rafsancani’yi aradım. Maneviyatı çok bozuldu, hemen Ter-Petrosyan’ı arayıp durumu netleştirme sözü verdi. Bir süre sonra kendisini tekrar aradığımda, Ter-Petrosyan’ın bu konuda hiçbir bilgisi olmadığını ve Yerevan’a döndükten sonra olayla ilgili bilgi almayı düşündüğünü söyledi”.

Ermenistan parlamentosu başkan yardıcısı Ara Sahakyan heyetle birlikte Tahran’daydı. Ter-Petrosyan’ın ilk tepkisinin ne olduğunu hatırlayıp hatırlamadığını sorduğumda Sahakyan şöyle cevap verdi. “Benim için Ter-Petrosyan’ın tepkisinden ziyade  Rafsancani ve Mamedov’un tepkileri önemli ve dikkate değerdi. Ter-Petrosyan’a Papazyan haber verdi. Ter-Petrosyan haberi soğukkanlılıkla karşıladı. Mamedov için bir mahşerdi, uçağın merdivenlerine kelimenin tam manasıyla kollarına girerek götürdüler. İlk giden Mamedov’du. Rafsancani için de ağır bir darbeydi. Barış girişiminin başarısızlığa uğramış olduğunun bilincindeydi”.

Başkan Ter-Petrosyan’ın, Şuşi’in kurtarılmasına denk düşen Tahran ziyareti, daha sonraları Ermenistan başkanının, Karabağ’da ne döndüğüyle ilgili gerçekte haberdar olmadığı iddialarını beraberinde getirdi. Dış propaganda açısından bu iddialar Ermenistan’ın lehineydi. Ter-Petrosyan ve çevresi ile askeri operasyonlara katılan yüksek askeri sınıf tarafından benzer iddialar Ermeniler arasında gayrı samimi yaklaşım ve tarih tahrifatı olarak kabul edilmekteydi.

Dağlık Karabağ parlamentosu başkan yardımcısı Georgi Petrosyan’dan Şuşi’nin kurtarılması konusundaki bilgilendirilmesi konusunu sorduğumda şöyle cevap verdi. “Şuşi’nin ele geçirilmesi haberini Ter-Petrosyan’a resmi olarak vermedim. Lakin Ermenistan cumhurbaşkanı farklı kanallardan bilgi almaktaydı. Bizim Şuşi’yi almamız ve Tahran’daki görüşmeler tesadüfen denk geldi sadece”.

Samvel Babayan’ın söylediğine göre Şuşi’nin kurtarılması operasyonundan Ter-Petrosyan’ın haberi vardı. “Nisanda başlanması planlanmıştı, fakat problemler vardı, mesela silah ve cephane eksikliği gibi. Sadece Şuşi’yle mesele bitmiyordu, Ağdam ve Martakert yönlerini de tutmak lazımdı. Bu yüzden, ancak silah ve cephane eksikliğinin giderilmesi sonrasında operasyona başlama kararı aldık. Bazı muhaberat verilerini de tasdik etmek gerekiyordu. Kirs Dağı doruklarında mevzilenmek gerekiyordu ve o yıl bol kar olmasına ve zorluklarla karşılaşmamıza rağmen mevzilenerek çembere almayı başardık. Operasyonu ertelememizi icap ettiren başlıca engeller bunlardı ve operasyonların başlangıcı Ter-Petrosyan’ın Tahran’a gitmesiyle denk düştü”.

Özel projeler müsteşarlığı başkanı Vahan Şirkhanyan, Ter-Petrosyan’ın kelimenin en geniş anlamıyla savaşan bir ülke başkanı olduğunu iddia etmektedir. Şirkhanyan, Şuşi operasyonunu biraz farklı yorumlamaktadır. “Sorun savaşta galip gelmekti. Hepimiz, en başta da Vazgen Sargıysan buna ulaşmak istiyor ve inanıyorduk. Şuşi’yi kurtarmadan galip gelmek ise imkânsız bir şeydi. En iyi Ermeni subayları bu operasyonu hazırlamak ve gerçekleştirmek için çalıştı. Şuşi’nin, Karabağ ordusu tarafından kurtarılmış olduğu da bir gerçektir. Şuşi kurtarılmadan Artsakh kurtarılamazdı, Laçin kurtarılmadan Artsakh [Karabakh] idame edemezdi”.

Ara Sahakyan daha fazlasını biliyor. “Bu meseleyle ilgili olarak yaratılmış tüm suni problemler, var olan belge ve altına konulmuş imza sayesinde çözülür. Şuşi’nin kurtarılmasıyla ilgili bir parantez açmak istiyorum. Güvenlik kurulu Şuşi’yi kurtarma ve Laçin koridorunu açarak Ermenistan-Dağlık Karabağ kara bağlantısı yaratma emrini siyasi bir görev olarak belirleyip askeriyeye vermişti. Sovyet eğitimi almış Ermeni askerleri bilmem şu kadar asker, mermi, araç gerektiği, bilmem şu kadar kayıp verileceğini bildirdi. Bu hesaba göre, o zaman elimizde bulunan güçlerle bu sorunu çözemezdik. Sonuçta, bu sorun akademik askeriye yerine gönüllü birlikler, Dağlık Karabağ öz savunma güçleri ve Vazgen Sargısyan’a bağlı ve ona itaat eden birlikler seviyesinde ele alındı. Onlar da son derece az kayıplarla bunu gerçekleştirdiler”.16

Şuşi’nin kurtarılması günlerinde Karabağ tarafının elinde ne cephane, ne de gıda vardı, 200 kişilik yedekler ise cepheye gidebilmek için şehit düşen arkadaşlarının silahlarını bekliyordu, diyor Ter-Tadevosyan. “Artık Stepanakert yoktu, Grad her bir metrekareyi bombalamaktaydı. Şehir ölüyordu ve onlar için bugün veya yarın ölmek arasında bir fark yoktu. Şuşi’nin ele geçirilmesi Artsakhlıların yaşam ve ölüm sorunuydu. Yani benim astlarım, komutanlarını benzer bir karar vermeye ‘mecbur etti’”. Ben, Serj Sargısyan’ın savunma komitesine amadeydim. Fethedecek miyiz, – diye sordum, fethedeceğiz,- dedi”.

Ter- Tadevosyan da Şuşi’yi ele geçirmeye hazır olmadıklarının altını çizmektedir. “Şuşi bir şehir değildi, cephemiz 40 kilometreydi. Düşmanın 2500 askeri vardı, güçlü bir şekilde hazırlanmıştı. Bizim 3500 kişimiz vardı. Doğrusunu söylemek gerekirse, Ermenistan’da bana söyleyip yazılı olarak verdiklerine göre, bu yazı bende var, biz hazır değildik, gücümüzün üç misli olması gerekiyordu. Düşmanın 2500 kişisi vardı, bizim 7500 kişiye ihtiyacımız vardı. Kabul ettim. Bu bir gerçekti, fakat bunun altında bir şey daha gizliydi. Şuşi’yi ele geçirmek istemediklerini anladım, çünkü Dağlık Karabağ’da Taşnaktsutyun yönetimdeydi”.

Vahan Papazyan, daha zamanın gelmediğini ve parantezlerin tamamen açılamayacağını belirtmektedir. “Çoktan beri hazırlanıp planlanan Şuşi’yi kurtarma operasyonundan haberim vardı. Cumhurbaşkanı Ter-Petrosyan’ın Tahran ziyaretini ben hazırladım. Üçlü görüşmelerden bir hafta önce Tahran’a gitmiştim. İran, arabuluculuk misyonu açısından çok ciddiydi. Benzer bir arabuluculukla prestijlerini yükseltebileceklerine inanıyorlardı ve başarıya ulaştıkları takdirde bu gerçekleşirdi. Bu ziyaret esnasında ateşkesle ilgili bir belge hazırlandı ve bu esnada Şuşi olayları vuku buldu. İranlıları zor durumda bırakmış olduğumuz şüphe götürmez. Kabaca söylemek gerekirse, Ermeniler ve İranlılar Azerbaycan’a karşı bir komplo düzenlemiş gibi bir intiba oluştu. Ermenistan-İran ilişkileri belli bir oranda geriledi, fakat bir-iki ay sonra Ter-Petrosyan tarafından Rafsancani’ye yönelik bir yazı hazırladık ve ben özel misyonla Tahran’a gittim. Cumhurbaşkanı yardımcısı Habibi tarafından kabul edildim ve Ermenistan cumhurbaşkanının mektubunu kendisine teslim ettim, böylece diplomatik soğukluk aşıldı”.

Ter-Petrosyan, 8 Mayıs akşamı geç saatte Tahran’dan dönmüştü. Ertesi günü Mario Rafaelli’yi kabul eder, başkan Bush ile Rafsancani’yle, birkaç gün sonra ise Fransa cumhurbaşkanı Francois Mitterrand’la telefon görüşmesinde bulunur. Ermenistan’ın cumhurbaşkanı, 9 Mayısta yolladığı mektubuyla BM Güvenlik Konseyi’ne olağanüstü oturum için başvurur. Ter-Petrosyan, Karabağ’a barış gücü gönderilmesi ve “Azerbaycan’ı ekonomik ablukayı kaldırıp barış ve güvenliği tesise mecbur etmek için daha başka önlemler alma” konusunda BM’ye telkinde bulunur.

Türkiye, Şuşi olaylarına hayli sert tepkide bulunur. Başbakan Süleyman Demirel, hükümetin olağanüstü oturumunda, Şuşi’de vuku bulanı “Ermenilerin, Azerbaycanlılara karşı yeni bir terörizmi” olarak beyan eder. Şuşi’nin düşmesi Demirel tarafından “gerçek bir facia” olarak tanımlanır ve “ihtilafı şiddet yoluyla çözme denemesi barizken” Türkiye’nin artık seyirci kalamayacağının altını çizer. Eski başbakan Bülent Ecevit, Ermeni güçlerine karşı darbe vurmak için Nakhicevan’a Türk ordusunun girmesi yararına konuşur.