Tatul Hakobyan’ın Karabağ güncesi; Yeşil ve Siyah kitabınden alıtı, Üçüncü bölüm
Gorbaçov’un Perestroykası ve Glasnostunun nefesi 1985 sonlarında taşra Hatrut’una eser. 1992’de Dağlık Karabağ’ın ilk seçilmiş yöneticisi olan, fakat üç ay sonra öldürülen Artur Mıkırtiçyan, Yerevan’dan dönerek Hatrut müzesine müdür tayin edilir.
Hatrut’ta, 2008 Şubatının soğuk bir akşamında Nelli Kasparova ve Gagik Avanesyan masanın etrafında oturmuş, sırayla, imza kampanyaları sayesinde Dağlık Karabağın Ermenistan’la tekrar birleşmesi için mücadele ettikleri günleri anıyorlardı. Söz Artur Mıkırtiçyan’dan açılınca Gagik’in yüzünde elem ifadesi belirdi, Bayan Nelli ise ışıl-ışıl gülümsemesini kesti, başını narin elleri arasına aldı ve hıçkırarak ağlamaya başladı.
Sovyetler Birliği kahramanı, pilot Aşot Kasparov’un kızı, hayatının otuz yılından fazlasını çocuk eğitimine adamıştı. Hatrut okulunun Rus dili eğitmeni ve milli sorunlarla ilgili olarak Kremlin’e, Gorbaçov’a mektuplar yazan, bölgenin genç aydınlar grubu üyesiydi.
İlk imza kampanyası Hatrut’ta başladı. Büyük ihtimalle, Hareket’in ilk şahısları olan ekonomist İgor Muradyan, tarihçi Artur Mıkırtiçyan, mimar Manvel Sargisyan ve ressam Emil Abrahamyan’ın köklerinin tam da bu bölgeden olduklarından dolayı. Kısa sürede Grişa Hayrapetyan, Gagik Avanesyan, Nelli Karparova ve diğerleri de katıldı. Yerel komünist yöneticiler, Bakû’deki üstleri duyar ve kendilerini azleder endişesiyle Hareket’in faal üyelerine baskı uyguluyor, bazen de görmezden geliyor, olanlardan haberleri yokmuş gibi davranıyorlardı.
Kasım 1985’te Emil Abrahamyan, 23 yaşındaki Gagik Avanesyan’a, imza kampanyasına yardım etmesini önerir. Ermenistan televizyonunu seyredebilmek amacıyla Hatrut’ta bir anten yerleştirilmesi arzusu vardı. Sonuçta anten dikilmedi, fakat onun yerine Hatrut’un adanmışlar grubu Perestroykanın nefesini kaptı. Avanesyan anlatıyor. “Anten yerleştirmek için imza kampanyası yapmak çok zordu. Birkaç ayda ancak 250 imza toplanabildi, Sovyet karşıtı veya milliyetçi bir durum olmadığına dair insanları günlerce ikna ediyorduk. Bir buçuk yıl sonra Muradyan geldi Hatrut’a. İgor’un adını duymuştuk ve Ermeni karşıtı siyaset yaptığı suçlamasıyla Haydar Aliyev’i dava ettiğini biliyorduk. Böylece, Dağlık Karabağ’ı Ermenistan’a birleştirmek için ikinci bir imza kampanyası başlattık. Artık zor değildi, önceki imza kampanyasında kimsenin cezalandırılmış olmadığından dolayı insanlar daha kolay ikna oluyorlardı”.1
Bayan Nelli, üç-dört saatlik görüşme esnasında o mutlu günler hakkında hiçbir şey söylemedi. Yine de, bu bakımlı kadının varlığı ve Gagik’in coşkusu insanı düşünceleriyle geçmişe, Hatrutlu gençlerin yüreklerinde vatanseverlik ateşinin yandığı ve akıllarında Dağlık Karabağ’ı Ermenistan bünyesinde görme konusundaki değişmez fikrin olduğu zamana götürmektedir.
Yerel “Sovyet Karabağ’ı” gazetesi birinci sayfadan Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi milletvekillerinin önceki günkü olağandışı oturumda aldıkları kararı yayınlayarak, ancak 21 Şubat 1988’de Karabağ olaylarına değinir. Bölgenin 110 Ermeni vekilleri “evet” oyu verir, 30 Azerbaycanlı ise oylamaya katılmaz. Ermeni vekiller, Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’ni Azerbaycan’dan ayırıp Ermenistan’a devretmeyi öneriyorlardı.
Bakû, Karabağ hareketinin genişlemesini önlemeye çalışır. Azerbaycan Komünist Partisi ikinci sekreteri Vasili Konovalov, Stepanakert’e gelir. 11 Şubat akşamı Stepanakert’te bölge komitesi bürosunun oturumu yapılmış, bölge merkezi ile taşrada parti toplantıları düzenleyerek, Dağlık Karabağ’da gerçekleşen imza kampanyası, Karabağ heyetlerinin Moskova ziyaretleri ve Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’nin Ermenistan’la birleşme niyeti gibi olayların telin edilmesi kararlaştırılmıştı.
Vasili Konovalov ile bölge komitesi birinci sekreteri Boris Kevorkov 12 Şubatta Karabağ Hareketi’ni ve arkasındaki “radikal ayrılıkçıları” telin eder. Kevorkov, ayrılıkçılara Karabağ’da yer olmadığı ve bölgenin, Azerbaycan’ın ayrılmaz bir parçası olduğunu ve olacağını söyleyerek tehditler savurur. Konovalov ise, ayrılıkçıları isim-isim bildiklerini ve bunların toplumdan soyutlanacaklarını açıklar. Lakin oturum Bakû’de düşünülen senaryoya göre gitmez. Stepanakert’teki teşekküllerin yöneticileri söz alıp Bakû’nün Karabağa karşı on yıllarca uygulamış olduğu ayrımcı politikaları telin ederler.
Ressam Emil Abrahamyan ve arkadaşları 12 Şubatta artık halkın nefesini arkalarında hissediyorlardı. Farklı bölge görevlileri, halk isyanını yerinde “yatıştırmayı” denemek için Dağlık Karabağ’ın değişik kesimlerine gitmişlerdi. “Hareketi durdurmak ve kabul edilemeyecek faaliyetlerin meydana geldiğine dair bir protokol hazırlamak niyetiyle bölge meclisinin yürütme komitesi başkanı (bölgenin başbakanı) Vladimir Osipov, Hatrut’a geldi. Buna izin vermemeye karar verdik, çünkü bu halk arasında güvensizlik yaratabilir, süreçler değişik bir yön alabilirlerdi. O günü yaklaşık bin kişi toplandı, bu, Hatrut için duyulmamış bir olaydı”,- diye anımsıyor Abrahamyan.
1987 yılında, heyetlerin Moskova’ya gitmesi öncesinde, genç aydınların Hatrut grubu Gorbaçov’a mektup yazarak, Artsakh Ermenilerinin milli sorunlarının ancak Ermenistan’la tekrar birleşme durumunda çözüme ulaşacağını belirtmişti. Bu mektubun akabinde bölge yönetimi baskılara başlar. “Bölge üst düzey bürokratlarının genç bölümü çabuk uyum gösterebiliyordu. Yaşlı parti görevlileri ise Azerbaycan yönetimine sıkı-sıkıya bağlıydı. Bakû onlar için sevgili şehirdi, milli konularda saf tutabilmek onlar için çok daha zordu ve konunun ne olduğunu dahi kavrayamıyorlardı. Günümüzde Dağlık Karabağ yönetiminde bulunanların bir kısmı o zamanlar bizimle birlikte değildi. Yürekten karşı olduklarını söylemek istemiyorum, fakat siyasi açıdan bizimle olamazlardı”,- diye anlatıyor Abrahamyan.2
12 Şubattaki parti toplantıları Stepanakert, Hatrut ve Dağlık Karabağ’ın diğer kısımlarında hüsranla sonuçlanır. Hatrut’ta başlayan miting ertesi günü Stepanakert’e sıçrar ve geri dönülmez bir harekete dönüşür.
Dağlık Karabağ’da başlayan olaylardan Bakû haliyle haberdardı. Valeri Atacanyan, Azerbaycan merkez komitesinde çalışan Karabağlı memurlardandı ve Ocak ayında birkaç günlüğüne baba ocağına dönmüştü. “Ben, kardeşim ve Maksim Mirzoyan’la ilişki içindeydim. Faaliyetlerin yeraltından sürdürüldüğünü duyunca, bunlara resmiyet kazandırmalarını önerdim. Lakin Ermenistan’ın bu faaliyetlerin içine çekilmesi taraftarı değildim, çünkü bu artık farklı bir düzey olur, olay iki ülke arasındaki çekişmeye dönüşürdü. Ben öncelikle Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’nin Azerbaycan’dan ayrılması sorununun çözülmesi gerektiğini öneriyordum”.3
Valeri’nin kardeşi Vasili, Stepanakert ayakkabı fabrikasının müdürüydü. “Abel Ağanbekyan’ın4 kendisi Paris’te Karabağ konusunda konuştu, Gorbaçov ise Yugoslavya’da, Sovyet tarihinde hataların var olduğunu ve bunları düzeltmenin gerekli olduğunu kabul etti, bu ise kurumuş toprağa atılan bir damla su gibiydi. Kardeşim geldiğinde Maksim Mirzoyan’ın evinde toplandık. İmza kampanyasının o denli büyük bir değeri olmadığı, Sovyet anayasası elverdiğinden dolayı bir oturum yapılması konuşuldu”,- diye anlatıyor Vasili.5
Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması ricasıyla Moskova’ya giden Karabağ heyetinde yer alan yazar Vardan Hakobyan anlatıyor. “Döndük, bir de ne görelim? Artsakh ayağa kalkmış, meydan kaynıyordu. Moskova’dan meydana ulaşan her haber halk arasında yeni bir çalkantı yaratıyor, kararında daha azimli yapıyordu. Artsakh’ta, hareketin başına Arkadi Manuçarov geçmişti ve onun yönetiminde de oturumu yönetecek müteşebbis grup kuruldu”.6
Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi önderi Kevorkov olaylardan haberdardı, hatta hareketin başındakiler kendisine bu halk hareketine katılma önerisinde bulunmuşlardı. Şubat ortalarındaki görüşmelerden birinde Kevorkov, mitinglere son verme ve insanları evlerine gönderme tavsiyesinde bulunur. Bölge ve ülke yöneticileri kısa sürede durum üzerindeki denetimlerini kaybeder. Bölge komiserliği oturumunda Azerbaycan merkez komitesi çalışanı Asadov, yüz bin Azerbaycanlının Karabağ’a saldırıp katliam gerçekleştirmek üzere hazır beklediği konusunda uyarır.
Karabağ hareketinin önünü kesmek ve bölge meclisinin oturumunu engellemek niyetiyle Azerbaycan Komünist Partisi Merkez Komitesi genel sekreteri Kâmran Bağirov, Şubatın 20’sinde Stepanakert’e gelir. Bağirov ve ona eşlik eden Ermeni görevliler, bölge milletvekillerini oturum tertiplemekten vazgeçirmek için ikna ederken, meydanda toplanmış olan halk sürekli olarak “sesia, sesia” (Rus. “oturum”) bağırıyordu. Azerbaycan’ın lideri ümitsiz bir şekilde salonu terk eder.
“20 Şubatta oturum yapıldı, iki gün sonra da, bölge komitesi oturumu yapılıp Kevorkov’un makamından alınması için, çoğunluğu Ermeni ve Ruslardan oluşan merkez komitesi görevlileri, Demiçev ile Konovalov’la birlikte, aynı helikopterle Bakû’den Stepanakert’e gönderilir. Helikopterden Askeran (Karabağ’da bir şehir) yakınlarında insanların toplanmış olduğunu ve bira fabrikası yakınlarında yanan otomobiller görebiliyorduk. O günden sonra artık Bakû’ye dönmedim”,- diyor Valeri Atacanyan gülerek.
Askeran’da çatışma, ilk kurbanlar
Vitali Balasanyan için 22 Şubat 1988 sabahı olağan bir gündü. Lakin az sonra, bölgesel yönetim binasının yakınlarında karışıklık olduğu ve insanların toplandığı haberini alır. “Biz de birkaç kişiyle katıldık. Binadan bir kadın çıkıp Azerbaycanlıların Ağdam tarafından Askeran’a saldırdığını bildirdi. Askeran’dan 4–5 km. uzaklıkta, farklı yerlerden dumanlar yükseliyordu. Kolektif çiftliğin tarım uzmanı bize yaklaştı ve Azerbaycanlıların birkaç yüz kişilik gruplar halinde Askeran’a doğru ilerleyip, yolları üzerinde bulunan her şeyi ateşe verdiklerini söyledi”,- diye anımsıyor, Karabağ Savaşı kahramanı Balasanyan.7
Ağdamlıların, Askeran üzerine yürümelerinin sebebinin ne olduğu konusu bugüne kadar tartışmalıdır. Farklı teoriler öne sürülmekle birlikte genel olarak, Azerbaycanlıların, Dağlık Karabağ’da başlamış olan mitinglere ve Ermenistan’la birleşme çağrılarına karşılık Ermenileri korkutmak denemesi olduğu fikri ağır basmaktadır.
“Azeriler hemen-hemen bira fabrikasına varmışlardı. Yaklaşık 100–150 metreden av tüfeklerimizle ateş etmeye başladık. Askeran sakinleri, güvenlik güçleri ve mitinge katılanlar da bize katıldı”,- diyor Balasanyan.
Askeran yakınlarında vuku bulan Ermeni-Azerbaycanlı çatışmasını Bakû farklı bir şekilde yorumlamaktadır. Karabağ olaylarıyla ilgili kanıtlar toplayan tarihçi Arif Yunusov ve meslektaşı, Stepanakert eğitim fakültesi yurdundaki olayı kayıt altına alması için o günlerde Bakû devlet hastanesine çağrılır. Başhekim, Yunusov ve meslektaşına, Stepanakert’te tecavüze uğramış olan iki Azerbaycanlı kızla görüşme izni vermez. Hastane doktorları, yurda saldırı olduğu, kızların tecavüze uğradığı ve durumlarının çok kötü olduğunu bildirirler.8
Yunusov’un bu iddialarında ne kadar gerçek payı olduğunu bugün doğrulamak mümkün değil. Her halükârda, o günlerde ne Azerbaycan, ne de Sovyet basınında bu konuda hiçbir şey yazılmamıştı. Dahası, ancak 90’lı yılların başında “iki Azerbaycanlı kızın tecavüzü” rivayeti dolaşıma girmiş ve olay bugüne kadar da Yunusov’un gayrı tatminkâr verileri haricinde başka kaynaklar tarafından tasdik edilmemiştir.
Azerbaycanlıların saldırısı, kısa bir çatışma sonunda, Askeran yakınlarında önlenir. İki taraftan da onlarca kişi yaralanır, iki Azerbaycanlı ölür. Bunlardan biri, tahminen Karabağlılar tarafından atılan bir kurşunla. “Azerbaycanlılar, taşlarla yüklü kamyonlarla gelmişler, demir çubuklarla silahlanmışlardı ve tahminen silahları da vardı. Ateş ettiğimizde, ilk sıradaki Azerbaycanlıların bağırarak geriye kaçtıklarını gördük. Bir ölü ve onlarca yaralıları olduğunu birkaç gün sonra duyduk”,- diye anlatıyor Balasanyan.
1988 sonlarında Dağlık Karabağ’a gitmiş olan Rus yazar Aleksandr Vasilevski “Aurora” dergisindeki yazısında, Askeran yakınlarında meydana gelen çatışmalar sonucunda ölen iki Azerbaycanlının Ermeniler tarafından öldürülmüş olduğu iddialarına şüpheyle yaklaşmaktadır. Vasilev, öldürülenlerden biri olan Ali Haciyev’in kardeşi Arif’le görüşür. Arif’in anlattığına göre Ali, Azerbaycanlı bir polisle tartışır ve bu polis kardeşine ateş ederek öldürür.
“Şüphesiz ki en azından biri, Ağdam fabrikasının 22 yaşındaki tornacısı Ali Haciyev’in öldürülmesiyle Ermenilerin bir ilişkisi yok. Ali’nin kardeşi, 29 yaşındaki inşaat mühendisi Arif Haciyev anlattı –Ali’ye Azerbaycanlı bir polis ateş eder. Önden ateş edilir ve mermi kalbini deler. Kardeşim ve polis arasında tartışma olur. Ardından Ali, Bayan Ulviya Bahramova’nın kucağına düşerek, ‘Tut, beni vurdular’ der ve düşer. Ulviya ateş eden polisi görür. Ulviya onu tanımıyor, fakat ateş edeni hemen arabasına bindirip uzaklaştıran Ağdamlı subayı iyi tanıyor. Geçenlerde Moskovalı Yarbay Nikolayev’in belirttiğine göre bu konuda yeni bir soruşturma başlatılmış durumda ve cinayet tanıklarının polise başvurmaları için gazeteye ilan verilmiş”,- diye yazıyor Vasilevski.9
Çatışmaların diğer kurbanı, 16 yaşındaki Bahtiyar Aliyev ise büyük bir ihtimalle Ermenilerin av tüfekleri veya güvenlik güçlerinin silahlarından atılan bir mermiyle hayatını kaybetmiştir.
Ölülerle ilgili haberler kızgınlığı körükler ve Ağdamlılar, intikam almak niyetiyle, kamyonlarla Stepanakert’e saldırmaya hazırlanır. Kolektif çiftliğin başkanı Khuraman Abasova kamyonlardan birine tırmanıp başörtüsünü çıkararak güruhun önüne fırlatır. Azerbaycan gelenekleri, kadının benzer hareketi sonrasında erkeklerin ilerlemesini imkânsız kılmaktadır. Abasova, kudurmuş güruhun Stepanakert’e ilerlemesini engeller. Abasova’nın bu müdahalesi, büyük bir ihtimalle yeni kanların dökülmesini engellemiştir.
Çatışma gününde olayların merkezinde bulunan Balasanyan ise Abasova hikâyesine inanmıyor. “Altın işlemeli başörtüsünü sözde çıkarıp attığı Khuraman bacının bildiğimiz hikâyesi uydurulmuş, gelip Ağdamlıları durdurdu diye bir fetiş yaratılmıştır. Güruhu Askeranlılar durdurdu. Azerbaycanlılar, Askeran olaylarından sonra, Ermenilerin zayıf yerini buldular, Sumgait!”,- diyor Balasanyan.
Azerbaycanlı bilim adamı ve Halk Cephesi Partisi kurucularından Zarduşt Alizade şöyle yazmaktadır. “Ermenilerin akıllarını başlarına getirmek niyetiyle güruh Barda ve Ağdam’dan Stepanakert’e yöneldi. Askeran önlerinde güruh durduruldu, iki genç öldürüldü. Bunlardan birinin, Azerbaycanlı bir polisin mermisiyle öldürülmüş olduğu kesin olarak bilinmektedir. Ölenler hakkında gazetelerde hemen hiçbir şey söylenmedi, onun yerine, sözde bir el hareketiyle, sadece kadın şerefinin timsali olan başörtüsünü onların ayaklarının altına atarak kudurmuş Azerbaycanlı erkeklerden meydana gelmiş koca güruhu durdurabilmeyi başaran Khuraman Abasova’nın eylemi hakkında çok yazıldı. Anlatılanlara göre, güruhu dizginleme konusunda, diz çöküp insanlara ileri gitmemeleri için yalvaran Azerbaycan Komünist Partisi Merkez Komitesi sekreteri Hasan Hasanov da büyük rol oynamış”.10
AGİT’in, Askeran olaylarıyla ilgili 1992 ara raporunda şöyle yazılmaktadır. “Göstericilerin, Ağdam’dan başladığı ve barışçı olması gereken yürüyüşü ilk kurşunları da beraberinde getirdi. İki genç Azerbaycanlı öldürüldü. Tartışma konusu, kimin ateş ettiğidir. Ermeniler, bunun polisin yaptığını iddia etmektedir, fakat tüm Azerbaycan’da, onların Ermeniler tarafında öldürülmüş olduğu haberi yayıldı”.11
- Avanesyan ve Kasparova’yla yapılan görüşmeden, 1 Şubat 2008, Hadrut.
- Abrahamyan’la yapılan mülâkattan, 25 Ekim 2006, Yerevan.
- Atacanyan’la yapılan mülâkattan, 12 Haziran, 2006, Stepanakert.
- Abel Ağanbekyan, Moskova’da yaşayan tanınmış bir Ermeni ekonomisttir.
- Atacanyan’la yapılan görüşmeden, 13 Haziran, 2006, Stepanakert.
- Hakobyan’la yapılan görüşmeden, 10 Aralık, 2006, Stepanakert.
- Balasanyan’la yapılan görüşmeden, 19 Haziran, 2006, Askeran.
- Thomas de Waal, “Black Garden; Armenia and Azerbaijan through Peace and War”, p. 15.
- Александр Василевски, «Туча в горах», журнал Аврора, номер 11, 1988 г., Леиниград.
- Зардушт Ализаде, «Конец Второй республики» [“İkinci cumhuriyetin sonu”], www.azeribook.com/politica/zardusht_alizade/konetsvtoroy_respubliki.htm.
- Сурен Золян, «Нагорный Карабах: проблема и конфликт», Ереван, 2001г., с. 160, см. Interim Report of the CSCE reporteur Mission on the situation in Nagorno-Karabakh, considered on 28 February 1992 by CSO of the CSCE.