Elçibey’in geçici başarısı

2349

Tatul Hakobyan’ın Karabağ güncesi; Yeşil ve Siyah kitabınden alıtı, Yirminci bölüm

Azerbaycan’ın bağımsızlığından sonra gerçekleştirilen ilk başkanlık seçimlerinden önce de Abulfaz Elçibey fiili olarak ülkenin başkanıydı. Halk Cephesi’nin lideri, yürütme organı binasına taşınıp, geçici İsa Gambar hükümetinin tüm kararlarının görüşmeleri ve kabulüne katılmaktaydı.

Amerikalı gazeteci Thomas Goltz’un hatırladığına göre garip seçimlerdi bunlar. Güvenlik gerekçeleriyle ön seçim mitingleri ve gösterileri yasaklanmış olduğundan, başkan adayları televizyon ekranlarından oy mücadelesi vermekteydi. Gerçek ismi olan Abulfaz Aliyev adıyla seçim mücadelesine giren Elçibey, ekranda ilk görünen kişiydi. Karabağ’ın, Azerbaycan’ın ayrılmaz bir parçası olduğunu tekrarlayıp, uluslar arası kuruluşların çabalarıyla komşu Ermenistan’la geniş çaplı bir savaşın içine çekilmekten kaçınarak barışçıl bir çözüme ulaşabilecekleri ümidini beyan etti. Lakin kendi fikrine göre savaş kaçınılmaz olacağından, Azerbaycan’a ordu gerekliydi. Diğer beş adaydan Tamerlan Ğarayev, Etibar Mamedov, Yağub Mamedov, Rafik Abdullayev ve İlyas İsmayilov genelde Halk Cephesi’ne yakın duran kişilerdi ve bu yüzden söyleyecek fazla bir şeyleri yoktu. Parlamentonun başkan yardımcısı ve Halk Cephesi üyesi Ğarayev’in, mantık açısından Elçibeyi desteklemesi gerekiyordu. Lakin kendisini seçim mücadelesine iten sebepleri televizyon ekranından takdim edemedi. Ğarayev, seçim mücadelesinden çekildi.

Milli Bağımsızlık Partisi önderi Etibar Mamedov, hemen tüm yayın süresini kullanmasına rağmen seçim öncesinde adaylıktan çekildi. Kısa süreliğine Azerbaycan’ın önderliğini yapmış olan diğer Mamedov ve Abdullayev ile İsmayilov sonuna kadar kalıp seçimlere katılmalarına rağmen çok az oy elde ettiler. Az tanınan bir bilim adamı olan Nizami Suleymanov son anda adaylığını koyarak, geçen on yıllar ve geçmiş yönetimler döneminde Azerbaycan’ın soyulmuş olmasına rağmen ülkenin zengin, çok zengin bir devlet olduğu konusunda seçmenleri ikna etmeye çalışıyordu.

Azerbaycan’ın büyük yer altı zenginliklerine sahip olmasından dolayı da önemli ihtiyaç maddelerinin fiyatını bin misli indirme sözü vermekteydi. Tahminen bu boş vaatler Suleymanov’a %30 oy sağladı.

7 Haziran 1992’deki Azerbaycan başkanlık seçimlerinde, Halk Cephesi önderi Abulfaz Elçibey, oyların % 60’ını elde ederek zafer kazanır.1

Elçibey’in, başkan seçildikten sonraki Karabağ tasarısı, Karabağ’dan tüm Ermenileri kovmak olmuştur. Bu görev, kendi düşüncesine göre milli ordunun yardımıyla gerçekleştirilebilecekti.2

“Bu yılın Ekimine kadar Karabağ’da bir tek Ermeni dahi kalmış olursa, Azerbaycan halkı beni Bakû meydanında darağacına çıkarsın”,- diye söz vermekteydi halkına.3

Farklı zamanlarda ise Stepanakert’te çay içecek veya ayaklarını Sevan Gölü’nün sularında yıkayacak olmasıyla övünmekteydi. Rus yanlısı Muttalibov’a karşın Elçibey, Rus düşmanı ve Türk yanlısıydı. Moskova’da katıldığı görüşmelerde dahi Rusça konuşmaktan imtina edip tercüman vasıtasıyla konuşuyor, İran karşıtı görüşlerini saklamıyor ve Tebriz’i birleşik Azerbaycan’ın başkenti olarak kabul ediyordu. Başkanlık seçimlerinden daha beş gün geçmeden, 12-15 Haziran arasında Azerbaycan silahlı kuvvetleri geniş çaplı bir saldırıyla tüm Şahumyan bölgesi ile Askeran ve Martakert bölgelerinin birkaç yerleşim yerini kontrolü altına alır. Ermenistan cumhurbaşkanı, bu karşı saldırının haberini Brezilya’nın Rio de Janerio şehrinde alır.

Ter-Petrosyan’ın 13 Haziranda yayınlanan deklarasyonunda, “Ermenistan, Azerbaycan’ın saldırılarını kesin bir dille protesto edip, Dağlık Karabağ’a karşı başlatılan geniş çaplı saldırıyı durdurup yeni insani kayıplarının ve yıkımın önünü almak için uluslar arası topluma acil önlemler alınması çağrısında bulunmaktadır. Ermenistan’ın, Azerbaycan’ı dizginlemek için uluslar arası baskının gecikmesi durumunda, Dağlık Karabağ halkının hakları ve güvenliğini sağlamak için kesin ameliyeler ve gerekli yardım ve desteği sağlamaktan başka çaresi kalmayacaktır”. Ter-Petrosyan, başkan Bush ve başbakan Demirel’le görüşür.4

Azerbaycan’ın saldırısı beklenmedik değildi. Dağlık Karabağ Cumhuriyeti Savunma Komitesi başkanı Serj Sargısyan şöyle açıklamaktaydı. “Düşmanın er veya geç benzer bir saldırı gerçekleştireceğini biliyorduk. Hazırlıksız olduğumuzu söylemek pek doğru olmaz. Geniş çaplı bu güce karşı koymaya maalesef muvaffak olamadık. Yaklaşık bir hesapla, saldırıya 150 zırhlı araç ve birkaç bin asker katılmaktaydı. BDT ordusundan büyük miktarda araç verilmişti Azerbaycan’a”. Yenilginin diğer bir sebebini Sargısyan şöyle açıklamaktadır. “Şuşi ve Laçin’den sonra sanki bir bayram havası esmekteydi, çoğu kişi, savaşın kendi paylarına düşen kısmının sona ermiş olduğu ve devamını yeni gelenlerin, askere alınanların getireceğini düşünüyordu”.5

Arkadi Ter-Tadevosyan şöyle belirtmektedir. “Martakert’te biz Ruslara karşı çarpışıyorduk. Gence’de kalmış olan, Sovyet ordusunun aç subayları tanklarla Martakert’e kadar gelip, Azerbaycanlıları bizimle karşı-karşıya bırakarak aniden dönüp uzaklaştılar.6

Ter-Tadevosyan, yenilgiyle ilgili bir dizi başka sebepler de öne sürmekteydi. Ermenistan silahlı kuvvetlerinin kuruluşunun gecikmesi, HHŞ’li (Ermeni Milli Hareketi, EMH) yönetim ve HHD (Ermeni Devrimci Federasyonu, EDF)arasındaki sert siyasi zıtlaşma. Şuşi zaferi ve Laçin koridorunun açılışı sonrasında Ermeni kuvvetleri arasında hâsıl olan bayram havası. “Ermenistan ve Artsakh’ın siyasi yönetimleri iktidar mücadelesiyle uğraşmakta olup, Artsakh’ın savunmasını güçlendirilme yolunda gerekenleri yerine getirmediler. Bu konudaki suç ilk başta Ermenistan’ın siyasi ve askeri yönetiminindir, çünkü Artsakh’ın savunmasını güçlendirmeye yönelik imkânlar onların elindeydi (birlikler, silah ve cephane). Martakert bölgesinin savunma komutanlığı, Stepanakert ve Ermenistan’dan gerekli yardımı alamadı”,- diye yazmaktadır Ter-Tadevosyan.7

Zaferin sahibi vardır, hatta bazen birçok, fakat yenilgi yetimdir. Bu halk felsefesi tam da Şuşi-Laçin zaferiyle Şahumyan-Martakert yenilgisine uymaktadır. Karabağ kuvvetleri ve sivil halk panik içinde Artsakh’ın kuzey bölgelerini terk ettiğinde, Ermenistan ve Ermenistan yönetimi de suçlu olmakta, fakat Şuşi kurtarıldığında, Ermenistan’dan askeri yardım verilmediğini göstermek için çaba sarf edilmektedir.

Samvel Babayan, Şahumyan ve Martakert yenilgileriyle ilgili silah eksikliği üzerinde durmaktadır. “Eski Sovyetler Birliği 4. ordusunun tüm silahları Şubat 1992’de Azerbaycan’a teslim edildi. Azerbaycan bu işlerle meşgulken biz Şuşi operasyonunu aniden başlayıp başarıyla sonuçlandırdık. Lakin cephane eksikliğimiz vardı. Eski Sovyetler Birliği 7. ordusunun silahlarından bir kısım ancak Ağustosta teslim edildi. Rusya’nın, savaş yıllarında Artsakh’a ve Ermenistan’a yardım ettiği konusunda Azerbaycan, hatta bazen Ermenistan tarafından dahi ileri sürülen iddialar doğru değildir. O dönemdeki başarısızlıklarımızın esas sebebi silah ve cephane eksikliği olmuştur”.8

Taşkent, Sovyet silahlarının dağıtımı

Ermenistan ve Azerbaycan cumhurbaşkanları 14 Mayıs 1992’te tamamen farklı işlerle meşguldü. Ter-Petrosyan, beş BDT ülkelerinden Rusya, Beyaz Rusya, Özbekistan, Kazakistan ve Türkmenistan yöneticileriyle, Taşkent’te BDT silahlı kuvvetlerinin statüsü ve ilerdeki durumuyla ilgili sorunları görüşüyordu.  Bakû’de ise o günü ve sadece bir günlüğüne, Mutalibov yönetime gelmişti.

15 Mayıs tarihinde, Özbekistan’ın başkentinde Toplu Güvenlik Antlaşması imzalanıp, Sovyet silahları BDT ülkeleri arasında paylaşılmaktaydı. Sovyet silahlarından kimin ne kadar faydalanmış olduğu çelişkili ve tartışmalıdır.

Ter-Petrosyan’ın iddia ettiğine göre 1992 yılı başından itibaren Azerbaycan milli ordusuna “Transkafkasya askeri bölgesinin toplam 8 megatonluk silah ve cephane depoları, S-72’ler de dâhil olmak üzere ellinin üstünde tank, yüzün üzerinde zırhlı araç, içlerinde BM-21 Gradların de bulunduğu onlarca büyük çaplı roket bataryası, dokuz adet hücum helikopteri, obüsler ve diğer silahlar ve cephaneler”,- teslim edilmişti. “Tüm bu silahlar bir tek mermi atılmadan ve askerlerin herhangi bir karşı koyması olmadan ele geçiriliyor ve yerli halkı fiziki olarak ortadan kaldırmak niyetiyle anında Karabağ’da ortaya çıkıyordu”.9

Rusya’nın Ermenistan’daki ilk elçisi Vladimir Stupişin, 20 Haziran 1992’de Ter-Petrosyan’la yapmış olduğu sohbetten bir kısmını şöyle aktarmaktadır. Ter-Petrosyan, Azerbaycan’ın Moskova tarafından silahlandırılmasıyla ilgili kaygılarını dile getirmektedir. “Tank ve diğer askeri teçhizatı teslim alan Azerbaycanlılar Dağlık Karabağ’a karşı saldırıya geçti. Çatışmalarda Rus kiralık askerleri kullanıldı, Stepanakert’i bombalayan askerler onlardı. Rusya’yı gelecekte de müttefik olarak görmek isteyen Ermenistan halkı bu durumu kabullenemiyor”.10

Sovyet cephanesinden kendisine düşen pay, Ermenistan’ın eline geç ulaşır. Vahan Şirkhanyan, 7. orduya ait malzemenin Ermenistan’a devri sürecine katılmıştı. “Graçov, emri Mayıs 1992’de imzaladı. Azerbaycan, o sırada silahları, cephaneyi askeri araçları (kendi bölgesindeki Sovyet silahlarını) düpedüz zapt etmişti. Emrin imzalanmasına kadar ilişkiler gergin, hatta düşmancaydı. Onlar [Ruslar], başkanın emrini es geçerek silah, cephane ve askeri araçları Ermenistan’dan çıkarmak istiyorlardı. Emrin imzalanmasından sonra üç Rus tümeninden ikisini aldık ve birini onlara bıraktık, bu biri de daha sonra Gümrü’deki 102. Askeri garnizonun temelini oluşturdu. Ermenistan’da hava kuvvetleri bulunmadığından, Azerbaycan’da ise çok iyi iki askeri havaalanı ve çok sayıda uçak bulunduğundan dolayı hava kuvvetleri açısından her zaman zayıf olduk”.11

Sovyet silahlarından bir kısım, Dağlık Karabağ’a da pay çıkar. 366. mekanize piyade alayının Stepanakert’ten çıkarılışına Karabağlılar karşı koyar. Haziran 1994’te Rus televizyon kanalına verdiği mülâkatta Robert Koçaryan, Karabağ’daki savaşın, öncelikle Sovyetler Birliği tarafından Azerbaycan ve Ermenistan’a bırakılan silahlarla sürdürüldüğünü belirtir. “Karabağ bölgesinde üç birliğin bulunmuş olduğu ve o silahların bize kalması bizim tek şansımızdı. Bunlar Sovyet silahlarıydı. Antlaşmaya göre biz bu silahları Azerbaycan’a teslim edecektik, fakat biz buna izin vermedik. O silahlara el koyduk. Biz bu silahları, Sovyet silahlarından payımıza düşen ve Karabağ’ın 70 yıl zarfında kazanmış olduğu hukuki hakkı olarak kabul ediyoruz”.12

Rus muhabirin “Ermenistan’dan bir şeyler geliyor mu?”,- sorusuna Koçaryan “Ermenistan bize gerçekten de hava savunma silahları verdi. Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’ni böylelikle kısmen Azerbaycan hava kuvvetlerinin uçuşlarından koruyabildik”,- diye cevaplamaktaydı.13

Silah sağlanması ricasıyla Ter-Petrosyan şahsen Yeltsin’e başvurur. Sovyet askeri mühimmatından Azerbaycan’a, Ermenistan’dan fazla pay düşmüş olduğundan dolayı Rusya cumhurbaşkanı dengeyi sağlamaya karar verir. Ter-Petrosyan’ın sözleriyle “Rusların, Ermenilere yardım etmiş olmasıyla ilgili tüm söylentiler büyük oranda efsaneden ibarettir, Ruslar soylu duruş sergileyip dengeyi sağladılar”. “Azerbaycan’da, Ermenistan’da olduğundan üç misli daha fazla silah bulunduğu ortaya çıktı. Ruslarla yapılan görüşmeler esnasında bunun tazmin edilmesi sonucuna vardık, onları bu konuda ikna edebildim. Yeltsin, güçler dengesinin korunması gerektiğini kabul etti. Sadece denge. Daha sonraki yıllarda 1992, 1993 ve 1994 yıllarında Azerbaycan’la aramızdaki askeri farkı hemen tamamıyla kapatmıştık. 1994’te aynı seviyedeydik, araçlar, tanklar, toplar, zırhlı araçlar ve roketleri kastetmekteyim”,- diyor Ter-Petrosyan.14

Vazgen Sargısyan, 1993 kışında “Transkafkasya askeri bölgesinin resmi gazetesinde basılmış olan Rus istihbarat verilerini sunabilirim. Azerbaycan’ın ne kadar, Gürcistan’ın ne kadar ve Ermenistan’ın ne kadar silah ve cephane elde ettikleri orada yazılıdır. Bu verileri bir yıl önce açıklasaydık (bunu sadece cumhurbaşkanı ve ben biliyorduk) ümitsizlikten halkın kalbi dururdu. Altı-yedi ay boyunca bir buçuk tümenle dört tümene karşı savaşıyor, yirmi misli az cephaneyle dövüşüyorduk”,- diye itiraf etmekteydi.15

1997 yılında General Lev Rokhlin, Yüksek Duma’ya sunduğu raporda Rusya’nın, ağırlıklı olarak 1995-96 yıllarında Ermenistan’a yaklaşık bir milyar dolarlık askeri malzeme vermiş olduğunu iddia etmekteydi.16

  1. Elçibey’in gerçek ismi Aliyev olup daha sonra Elçibey olarak değiştirilmiştir. Bakû devlet üniversitesi tarih fakültesinde hocalık yaptığı yıllarda Sovyet karşıtı hareketlere katılmasından dolayı 1975 yılında KGB tarafından tutuklanarak bir buçuk yıl hapis yatar. 2000 yılında, 62 yaşındayken vefat eden Elçibey, Şehitler ağaçlı yolunda gömülmüştür.
  1. Thomas Goltz, p. 264.
  1. Caroline Cox and John Eibner, Ethnic Cleansing in Progress: War in Nagorno Karabakh, with a preface by Elena Bonner Sakharov. Institute for Religious Minorities in the Islamic World, Zurich, Washington, 1993.
  1. Hayastani Hanrapetutyun (Ermenistan Cumhuriyeti) gazetesi, Yerevan, sayı 116, 16 Haziran 1992.
  1. Artsakh gazetesi, Stepanakert, sayı 5, 15 Haziran 1992.
  1. Ter-Tadevosyan’la yapılan görüşmeden, 12 Nisan 2006, Yerevan.
  1. Аркадий Тер-Тадевосян, “Анализ боевых действий в Арцахе (июль 1991- июль 1992)”, “Strateji ve güvenlik sorunları”, s. 575-577.
  1. Babayan’la yapılan görüşmeden, 4 Nisan 2006, Yerevan.
  1. Hayastani Hanrapetutyun gazetesi, Yerevan, sayı 51, 14 Mart 1992.
  1. Владимир Ступишин, “Моя миссия в Армению, 1992-1994, воспоминания первого посла России”, Academia, Москва, 2001, с. 30.
  1. Şirkhanyan’la yapılan görüşmeden, 15 Nisan 2006, Yerevan.
  1. Andrey Kraulov’un “Gerçek anı” programında Koçaryan’la yaptığı söyleşi, 10 Ocak, Rusya Merkez Televizyonu, özeti Artsakh gazetesinden, sayı 6, 19 Ocak 1994.
  1. Газета Сегодня, Москва, # 12, январь 1994 г.
  1. Thomas de Waal, p. 199.
  1. Hayastani Hanrapetutyun gazetesi, Yerevan, sayı 29, 13 Şubat 1993.
  1. Лев Рохлин, “Спецоперация или коммерческая афера?”, “Независимое военное обозрение”, Москва, # 13, 1997 г.

Photo- Levon Ter-Petrosyan, Abulfaz Elçibey, Nisan, 1993, Istanbul