Ermenistan-Türkiye Diplomatik ilişkilerin 100 yılı: Ermenistan’dan bakış

1786

Ermenistan ve Ermeni ulusu 28 Mayıs 2018 tarihinde Ermenistan Cumhuriyeti’nin kuruluşunun yüzüncü yıl dönümünü kutlayacak. Liderlerinin 1915 Ermeni Soykırımı’nı planlayıp uyguladığı Osmanlı İmparatorluğu ise Ermenistan’ı tanıyan ilk devlet olmuştu. Osmanlı İmparatorluğu ile Ermenistan arasındaki Barış ve Dostluk Antlaşması 4 Haziran 1918 günü Batum’da imzalanmıştı. Dolayısıyla gelecek sene 4 Haziran, Ermenistan tarafından Türkiye ile imzalanmış ilk uluslararası diplomatik belgenin yüzüncü yılı olacak.

Türkiye – Ermenistan sınırı Batum Antlaşması’nca çizildi. Bir ay içerisinde İstanbul’da onaylanması gereken bu antlaşma hiç onaylanmadı. Batum Antlaşması’yla çizilen sınır ise birkaç ay sonra Ermenistan lehine değiştirildi, çünkü Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı’nda kaybedip işgal edilen Doğu Ermenistan’daki birlikleri geri çekilmişti.

Osmanlı İmparatorluğu’nun ve Ermenistan Cumhuriyeti’nin halefleri yani bugünkü Türkiye ve Ermenistan, bu yüzüncü yıl dönümüne ‘sıfır’ ilişki, kapalı sınırlar ve ön koşullarla birlikte gidiyor.

Ermenistan bir referandum yoluyla 1991’de bağımsızlığını ilan etti, Türkiye ise Ermenistan’ı tanıyan ilk devletler arasındaydı. Ancak Ankara Yerevan’la diplomatik ilişkiler kurmayı ve Türkiye – Ermenistan sınırındaki iki sınır kapısı olan Alican ve Akyaka sınır kapılarını açmayı reddetti. Türkiye iki ön koşul ileri sürmüştü: Ermenistan, 1921 Kars Antlaşması ile belirlenen Türkiye-Ermenistan sınırını tanımalı, yani toprak talebinden vazgeçmeli, bunun yanında Ermeni Soykırımı’nın uluslararası alanda tanınması sürecini sonlandırmalıydı.

1993’ün baharında Artsakh (Yukarı Karabağ) güçleri Kelbecer’e girdiğinde Türkiye, Ermenistan’ın tahıl nakliyatını yaptığı iki sınır kapısını kapayarak, üçüncü bir ön koşulu da öne sürmüş oldu: Karabağ’daki çatışma alanında statüko değişmediği müddetçe ki bu Azerbaycan’ın talep ve beklentilerinin asgari düzeyde karşılanması anlamına geliyor, Türkiye blokaja son verip sınır kapılarını açmayacak.

Dolayısıyla zaten karmaşık olan Ermenistan – Türkiye ilişkilerine Azerbaycan adında yeni bir zorluk eklenmiş oldu. Azerbaycan’ın yıkıcı rolü 2008-2009’daki ‘futbol diplomasisi’ döneminde bir defa daha ortaya çıkarılmak durumundaydı.

Ermenistan’ın partneri ve stratejik müttefiki olarak görülen Rusya da Ermenistan – Türkiye ilişkilerine dolaylı yollardan müdahil olan ülkeler arasında yer alıyor. Rusya’nın 102.  askeri üssü Ermenistan – Türkiye sınırındaki Gümrü’de bulunuyor, bu üssün esas görevi Ermenistan’ı dış tehditlerden korumak. Dahası, Rus sınır muhafızları Ermenistan – Türkiye sınırı boyunca Ermeni sınır muhafızlarıyla birlikte duruyor.

Moskova’nın Ermenistan – Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi meselesindeki duruşu nedir? Rusya, Ermeni – Türk ilişkilerinin gelişmesine karşı 1991’den beri ne bir açık bir harekette bulundu ne de açıklama yaptı. Ek olarak, Ekim 2009’da iki protokol Zürih’te üç saatlik bir gecikmenin ardından imzalandığında, seremoniye de katılan Rusya Dış İşleri Bakanı Sergey Lavrov bir şekilde süreci engellememiş oldu.

Bu aşamada pek çok soru işareti vardı. Türkiye sınırı açıp Ermenistan ile diplomatik ilişkileri başlatırsa Rusya’nın Ermenistan’daki askeri varlığına ihtiyaç son bulmayacak mıydı? Türkiye – Ermenistan arasında normal ilişkiler kurulduğunda Ermenistan – Türkiye sınırındaki Rus sınır muhafızları gereksiz olmayacak mıydı? Ermenistan, Avrasya Ekonomik Birliği’ne katılıp Avrupa Birliği ile ortaklık anlaşmasını imzalamayı reddettikten sonra, Ermenistan – Türkiye ilişkileri de dahil olmak üzere en önemli konularda Ermenistan’ın dış politikasını Rusya dayatmış olmuyor mu? Moskova, Türkiye – Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine karşı olmasa dahi, normalleşmenin Rusya’nın çıkarlarına uygun bir şekilde olması gerekmez mi? Ne de olsa, 102. askeri üs ve sınır muhafızlarından oluşan Ermenistan’daki Rus askeri varlığı amacı, sunulduğu gibi sadece Ermeni halkını yeni bir Türk saldırısından korumak değil, aynı zamanda Rusya’nın Ermenistan’daki çıkarlarını korumak.

Diğer taraftan, yukarıda bahsedildiği üzere, Rusya 1991’den beri bir hareket veya bizi Moskova’nın Ermeni – Türk ilişkilerinin normalleşmesini engellediğine ikna edecek bir açıklama yapılmış değil. Azerbaycan için aynısını söyleyemeyiz.

Ancak genel anlamda Ermeni – Türk meselesine üçüncü ülkelerin müdahil olması Yerevan’la Ankara arasında olabilecek bir normalleşme ihtimalini sönükleştirip işleri karmaşıklaştırıyor, her üçüncü tarafın kendi ayrı çıkarları bulunuyor.

1991’den beri Ermenistan ve Türkiye diplomatik ilişkilerin tesis edilmesi için üç girişimde bulundu. Bütün bu üç girişim de başarısız oldu, çünkü Ankara ön koşullar öne sürdü. Bu demek oluyor ki Ermenistan Türkiye’nin dış politika ajandasında önemli bir yere sahip değil. Şayet Ermenistan Türkiye için önemli olsaydı, Türkler, Azerbaycan’dan çok ciddi karşı saldırılar gelmesi durumunda bile kesinlikle ön koşulları düşürmenin bir yolunu bulurlardı.

İlk girişim 1992-1993’te yapıldı, Ermeni ve Türk diplomatlar ilişkilerin ona uygun şekilde kurulması gerecek olan bir protokol üzerinde çalışıyorlardı. Ancak Artsakh (Yukarı Karabağ) güçlerinin Nisan 1993’te Kelbecer’e girmesiyle protokol yarıda kaldı, Türkiye de cevap olarak Ermenistan’la arasındaki yarı açık sınır kapısını tümden kapadı. Önceki altı ay süresince nakledilmesi planlanan toplam 100 bin ton tahılın sadece yaklaşık 58 bin tonu iki sınır kapısından Ermenistan’a geçebilmişti.

İkinci girişim 2005-2007’de oldu, Ermenistan ile Türkiye arasında dış işleri bakanı yardımcısı seviyesinde gizli müzakereler yapıldı. Bu dönemde iki dış işleri bakanı Abdullah Gül ile Vartan Oskanian arasında da bir dönüm noktası olabileceğine dair umutları yeşerten görüşmeler oldu. Bir değişiklik olmadı, çünkü Türkiye bir defa daha müzakere masasına ön koşulları getirdi.

Üçüncü girişimse 2008-2009’daydı, cumhurbaşkanları Abdullah Gül ve Serzh Sargsyan sırasıyla Yerevan ve Bursa’yı ziyaret edip Ermenistan’la Türkiye arasındaki futbol müsabakalarını beraber izlediler. Tartışmalı olmasına ve ciddi şekilde eleştirilmiş olmasına rağmen uluslararası kamuoyu ve Ermenistan’daki iktidar tarafından içtenlikle karşılanan iki protokol Ekim 2009’da Zürih’te imzalandı. Ülke parlamentosunun onaylamayı reddettiği Türkiye bir kez daha Artsakh (Yukarı Karabağ) meselesine göndermede bulundu.

Türkiye, Artsakh (Yukarı Karabağ) meselesinin idaresinde statükoda Azebaycan tarafından öyle veya böyle kabul edilebilir bir değişiklik olduğu takdirde blokajı sonlandırıp Ermenistan ile diplomatik ilişkileri tesis edecek mi? Diğer bir deyişle, Türkiye diğer iki ön koşulun, yani Kars Antlaşması’nın yeniden onaylanması ile Ermeni Soykırımı’nın uluslararası tanınırlığı için yürütülen kampanyanın sonlandırılması ön koşullarının yerine getirilmesi hususunda diretmeyi bırakacak mı? Bu soruya cevap veremeyiz. Şu bir gerçek ki, dolaylı yollarla da olsa, Zürih protokolleriyle Türkiye’nin önerdiği ön koşullar sağlanıyordu.

Bugün, Ermenistan Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yıl dönümünün arefesinde, Ermeni-Türk ilişkileri 1991’den beri muhtemelen en dip noktasında bulunuyor. Şayet futbol diplomasisi olduysa öncesinde iki ülkenin dış işleri bakanları, başbakanlar ve cumhurbaşkanları çeşitli uluslararası platformlarda görüşmeler yapmış olmasından. İki ülkenin dış işleri bakanlıklarının ilgili departmanları arasında bir iletişim kurulmuştu, ancak bugün ve geçmiş birkaç senedir ne böyle toplantılar yapılıyor ne de iletişim sürüyor.

İki Cumhurbaşkanı Sarkisyan ve Erdoğan arasındaki tek bağın, son senelerde Türkiye’yi sarsan terör saldırılarından sonra Ermenistan liderinin gönderdiği taziye mesajlarının olduğu düşünülebilir.

Serj Sarkisyan’ın dört yıl boyunca, yani 2010, 2011, 2012 ve 2013’te, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş günü olan 29 Ekim’de mevkidaşı Abdullah Gül’e tebrik mesajı ilettiğini de söylemek gerekir, zira Gül de Ermenistan’ın Bağımsızlık Günü olan 21 Eylül’de Sarkisyan’a bir tebrik mesajı göndererek buna karşılık verdi.

2014’te Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasıyla Ermenistan ve Türkiye liderleri devam eden bu ulusal bayramlarda karşılıklı tebrik gönderme geleneğine son verdi.

1918-1925 arasında Ermeni-Türk ilişkileri

Osmanlı İmparatorluğu, Ermenistan’ın cumhuriyetini tanıyan ilk devletlerden olup onunla Barış ve Dostluk Antlaşması imzalamış olmasının yanında, Ermenistan’ın bağımsızlık ilanı da Türklerin ve onların yarattığı siyasi durumun zorlamasıyla oldu.

26 Mayıs 1918’de Tiflis’te son kez bir araya gelen Transkafkasya Parlamentosu’nun bu toplantısında Georgian Mensheviks’in Demokratik Federal Transkafkasya Cumhuriyeti dağılması önerisi kabul edildi. Aynı günün akşamında Gürcistan Ulusal Meclisi, Gürcistan’ın bağımsızlığını ilan etti. 27 Mayıs’ta da Tiflis’teki Milli Müslüman Meclisi Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilan etti.

Tiflis’teki Ermeni Ulusal Meclisi Gürcülerin 26 Mayıs’taki bağımsızlık ilanını kınadı. 26 Mayıs’taki oturumda Ermeni Sosyal Demokratlar Ermenistan’ın bağımsızlığını güçlü bir şekilde desteklerken, Ermeni Devrimci Federasyonu’ndan (EDF) Avedis Aharonian, Ruben Ter-Minasyan ve Artashes Babalyan, Sosyalist Devrimciler ve bir partiye üye olmayanlar buna güçlü bir şekilde karşı çıktı. Simon Vratsyan ve Khachatur Karchikyan önderliğindeki EDF’den bazı isimler bağımsızlığı desteklediler çünkü başka bir çıkış yolu göremiyorlardı. Batum’da Türklerle müzakere yapan Transkafkasya delegasyonunda olan EDF temsilcileri Hovhannes Kajaznuni ve Alexander Khatisian da bağımsızlığın en kuvvetli destekçileri arasındaydı.

Ertesi gün 27 Mayıs’ta Batum’dan dönen Kajaznuni, Khtisian ve Ermenistan Halkın Partisi’nden Michael Papajanyan, müzakerelerle ve Gürcistan’ın attığı adım neticesinde oluşan durumla ilgili detaylı bir rapor hazırladılar.

28 Mayıs günü Tiflis’teki Ermeni Ulusal Meclisi Kajaznuni, Khatisyan ve Papajanyan’ı bir kez daha Batum’a gönderdi, fakat bu sefer Osmanlı İmparatorluğu’yla müzakere edip barış antlaşması yapmak üzere tam yetkili bir Ermeni delegasyonu olarak…

EDF’nin doğu ve batı ofisleri ile RAF Merkez Komitesi, parlamentonun ve ulusal meclisin RAF’ye bağlı partileri 29 ve 30 Mayıs’ta toplanarak, Tiflis’teki Ermeni Ulusal Meclisi’ne içinde ‘bağımsızlık ve cumhuriyet’ kelimelerinin geçmediği bir bildiri gönderdiler.

Bolşevik Stepan Shahumyan ile iş birliği yapan Baku Devrimci Komitesi, Tiflis’teki Ermeni Ulusal Meclisi’nin kararının aleyhine konuşarak, bu kararı Ermeni ulusunun iradesine karşı gelmek olarak değerlendirdi.

Sosyal Demokrat Hınçak Partisi ve Ermeni Bolşevikler de 30 Mayıs günü karşı bir açıklamayla geldi. Boşeviklerin duruşu çok belliydi, Ermeni ulusu Rusya ve Rus Bolşevikler olmadan hayatta kalamazdı. Hınçak Partisi’nin Transkafkasya merkez ofisi bağımsızlık bildirisini kınayarak, bunun meşru olmadığına kanaat getirdi.

Bağımsızlığa karşı olan sosyalist devrimcilerle, çekimser kalanlar ve RAF’nin bir bölümü Türklerin Ermenistan’ın büyük bölümünü aldığını ve Rusya’dan ayrılmanın büyük bir endişeye neden olduğunu düşündüler. Bunun dışında, Rusya’dan ayrılıp bağımsızlık ilan etme gerekliliği de Türklerin kendisi tarafından ortaya atılan bir şeydi.

Simon Vratsyan’ın ispat ettiği üzere, Tiflis’teki Ermeni Ulusal Meclisi Ermenistan’In bağımsızlığını ilan etmek durumunda kaldı “çünkü o aşamada bağımsızlık herkes tarafından berbat bir olasılık ve Ermeni ulusunu Türklerin boyunduruğuna sokacak bir tehdit olarak değerlendiriliyordu.”

Vratsyan, “1918 Mayıs ayında Türkler Yerevan’ı ve tüm Ermenistan’ı ele geçirmiş olabilirlerdi ama yapmadılar. Tersine 4 Haziran’da Batum’da yeni kurulan Ermenistan hükümetinin temsilcileriyle Barış ve Dostluk Antlaşması imzalayarak, esasında Ermenistan’ın bağımsızlığını tanımış oldular” diye yazıyor.

Dolayısıyla 28 Haziran 1918, Ermenistan’ın bağımsızlığını ilan ettiği tarih ya da Birinci Ermenistan Cumhuriyeti’nin kuruluş günü olarak değerlendirilmesinin nedeni o gün bağımsızlık bildirisinin geçmiş olması ya da Serdarabad ve Aparan’daki Türklerin Yerevan’a ilerleyişi Ermeniler tarafından durdurulmuş olması değil, Tiflis’teki Ermeni Ulusal Meclisi’nin tam da 28 Mayıs günü Ermenistan adına Osmanlı İmparatorluğu’yla müzakere etmek için Batum’a yeni bir delegasyon göndermiş olmasından.

Eylül 1918’de Enver Paşa’nın tercümanlığında Sultan’la yapılan toplantıda İstanbul’daki Ermeni delegasyonunun başı Avedis Aharonian şunları söylüyordu: “Ermeni ulusu ve Ermenistan Cumhuriyeti, bağımsızlıklarını büyük ölçüde Osmanlı İmparatorluğu’nun iyi niyetine borçlu olduğunu asla unutmayacak.”

Her ne kadar Ermenistan, Batum Antlaşması’yla 12 bin kilometrekare arazi almış olsa da, ülkenin liderleri bu antlaşmanın şartlarına inançlı bir şekilde uydular.

Kısa bir süre sonra Osmanlı İmparatorluğu, Yerevan’da bugünkü Sakharov Meydanı’ndaki bir binada elçilik, Gümrü’de de konsolosluk açtı. 1920’de Ermenistan’ın sovyetleşmesine rağmen Türkler Yerevan’daki elçiliği Ekim 1923’e, Gümrü’deki konsolosluğu da 1925’e kadar tutmaya devam ettiler.

Karşılığında Ermenistan da İstanbul’daki diplomatik temsilciliğini korudu. 1918 sonbaharında Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı’nda kaybedene kadar Yerevan ve İstanbul normal ilişkilerini sürdürüyorlardı. Hatta söylenebilir ki, yeni bağımsızlığını kazanmış Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan, Osmanlı İmparatorluğu, Almanya, Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan’dan oluşan dörtlü ittifakın en genç üyeleriydi.

Ermenistan yardım için sıklıkla Türklere bakacaktı. Ermeni halkını katledenlerden biri olan Halil Paşa, Ağustos 1918’de Tiflis’ten Yerevan’a vardığında, Başbakan Hovhannes Katchaznouni tarafından İç İşleri Bakanı Aram Manoukian’ın malikanesinde ağırlanmıştı. Halil Paşa’yı Van’dan tanıyan Aram, kendisinin desteğiyle açlık çeken Ermenistan halkı için imparatorluktan tahıl getirmeyi başarmıştı. Tüm Ermeniler Katolikosu Halil’i Kutsal Eçmiyazdin’deki makamına kabul etmişti.

Aynı yılın eylül ayında İstanbul’daki Ermeni delegasyonu, Enver ve Talat yoluyla araya girerek, Talat’ın iknası ve baskısıyla Azerbaycan’dan Ermenistan için yakıt ve tahıl almayı denedi.

Ermeni-Türk ilişkileri Kemalistler iktidara geldiklerinde de devam etti. Ancak, 1920 sonbaharında Ermenistan için ölümcül olan Türk-Ermeni savaşı patlamıştı bile. Kazım Karabekir Paşa önderliğindeki Türk birlikleri, 1919 ilk baharında Ermenistan’a katılan Kars bölgesini ve ardından da bugünkü Gümrü’yü birkaç hafta içinde ele geçirmişti.

2 ve 3 Aralık 1920’de, Ermenistan çoktan sovyetleşmişken, Gümrü Antlaşması Alexander Khatisian ve Kazım Karabekir tarafından imzalandı.

Bugünkü Ermenistan-Türkiye sınırını belirleyen Kars Antlaşması’ysa Ekim 1921’de imzalandı ve bir sene sonra da onaylandı.

Tatul Hakobyan

Bu makale, 17 Şubat 2017 tarihinde Erivan’da gerçekleştirilen “Ermeni-Türk diyaloğu için nasıl bir gelecek?Uluslararası ilişkiler ve bellek konuları arasında” konferansı çerçevesinde yazıldı. Bu konferans Ermenistan’daki Fransa Büyükelçiliği, Ermenistan Fransız Üniversitesi ve Fransız Kültür Merkezi Alembert Fonu işbirliği ile Yerkir Europe STK’sı tarafından düzenlendi.

Repair, ERMENİ-TÜRK PLATFORMU

http://repairfuture.net/index.php/tr/jeopolitik-ermenistan-dan-bakis/ermenistan-turkiye-diplomatik-iliskilerin-100-yili