Cephede dönüşüm – 1993

1621

Tatul Hakobyan’ın Karabağ güncesi; Yeşil ve Siyah kitabınden alıtı, Yirmi birinci bölüm

Karabağ kuvvetleri 1992 yazı ve sonbaharında ölüm-kalım savaşı vermekteydi. Başlıca askeri operasyonlar altı aydan uzun bir süredir genelde Martakert bölgesinde sürdürülüyordu. Ermeniler ve Azerbaycanlılar bu çatışmalarda en iyi askerlerini kaybetmekteydi.

20 Ekimde Levon Ter-Petrosyan, siyasi ve psikolojik açıdan doğru bir adım atarak eski fikir arkadaşı, muhalefet sıralarına geçmiş olan Vazgen Manukyan’ı savunma bakanı olarak tayin eder. Birincisi, cephede ortaya çıkabilecek olası bir muhalefet-iktidar zıtlığı bu adımla en aza indirilmiş oluyor, ikincisi, muhalefetin sırtına da yük ve savaşta olası başarısızlık durumunda ise sorumluk bindiriliyordu. “Siyasi açıdan durumumuz ağırdı. Parlak Şuşi zaferinden kısa bir süre sonra Şahumyan’ı, Martakert’in büyük bir kısmını, Ardsvaşeni kaybetmiştik, cephede panik havası esmekteydi. Muhalefet güçlü bir birlik oluşturmuş, siyasi mücadele sürdürüyordu, işte askeri açıdan çıkar yolun gözükmediği bu durumda Ter-Petrosyan savunma bakanlığı teklif etti”,- diye yazmaktadır Manukyan.1

Geleceğin savunma bakanlığı olacak Savunma Komitesi, Manukyan’ın başbakanlığı döneminde, 4 Mayıs 1991’de kurulmuştu. Manukyan, Ermenistan’ın orduya sahip olması gerektiğine, “partizan ve fedai gruplarının ise halkımızı yıkıma götüreceğine” inanmaktaydı. Karabağ savaşı esnasında partilerin ve şahısların rolüne önem vermekte, fakat kategorikleştirmemekteydi. “HHD’nin rolü vardı, fakat bu, bütünün içinde bir bölümdü. AİM’nin birlikleri vardı, bir bölümdü, HHŞ’nin katılımı, devlet mekanizmasında bulunduğu kadarıylaydı. Savaşları devletler kazanır, partiler değil. Savaşta devlet yenilir. Partilerin tüm çabaları, devletin çabalarıyla karşılaştırıldığında minimum öneme haizdi. Şahıslara da çok şey bağlıydı. Lakin en önemlisi, Artsakh için hayatlarını vermeye hazır on binlerce Ermeni’nin varlığıydı. Bunun haricinde, Artsakh kahramanlık gösterdi, bu savaşa bütün halk katılmaktaydı, çünkü onlar için sanal bir savaş değildi bu, kendi ailelerini, evlerini savunma sorunuydu. Ermenistanlılar vatanseverlik ateşiyle yanarken, Karabağlılar için vatanseverlikten gayrı karşı koyma sorunu vardı, evini yıkmaya gelmişlerdi”.2

Hrant Margaryan, zaferi Ermeni halkının kazanmış, mücadeleyi ise devletin yönetmiş olduğuna inanmaktadır. Ona göre milli kurtuluş mücadelesi, aynı zamanda devlet mücadelesine dönüşmüştür. “Belki biraz kaba kaçabilir, fakat Artsakh mücadelesi devlete mecbur edilmiştir. Ermenistan’ın, bu mücadeleye sahip çıkmaktan başka çıkar yolu yoktu. Orda [Artsakh’ta] reel bir güç vardı ve bu reel güç her an statükolar üretmekteydi, bu statükolar ise, istesek de istemesek de Ermenistan’ın dış ve iç siyasetini etkilemekteydi. Bu gücü dizginlemek veya yönetilir kılmak için devlet katılmaya mecburdu. O zamanlar bilinçli olarak Karabağ’a sahip çıkılmaması kararının olduğu ve HHD’nin aksi yönde baskı yaptığını söylemiyorum. Yönetim içinde belirsizlikler ve özgüven eksikliği vardı. Lakin Ermenistan devleti, bu mücadeleye sahip çıkmanın gerekliliğine ikna oldu. Evet, devletin rolü gerçekten de büyüktü”.3

Sinema rejisörü Tigran Khızmalyan farklı düşünmektedir. Khızmalyan, savaşta Ermenistan ordusunun galibiyet kazanmış olduğu iddialarını tehlikeli ve zararlı olarak kabul etmektedir. Ona göre, Artsakhlıların, Yerevan, Gyumri ve diğer yerleşim yerlerinden gitmiş olan gönüllülerle diasporadan gelmiş on kadar gencin rolü hayatî olmuştur. “Gönüllü birliklerini ordu içinde birleştirme denemesi yapıldı. Bu ordu, tüm 1992 süresince rezil yenilgiler aldı. 1993’te değişim yapıldı ve savunma mücadeleleri bölge birliklerine teslim edildi. Kabaca söylemek gerekirse, her köy, o köyün bölüğü, mangası tarafından korunmaktaydı, bu yüzden de bir Azerbaycan alayına karşı bir Ermeni bölüğü, bölüğe karşı mangayı koyabiliyorduk. Gençler çarpışıyordu, çünkü arkalarında, iki yüz metre gerilerinde köylerinin, çocuklarının, eşleri ve analarının olduğunu biliyorlardı. Karşı taraftakiler Bakû’den ve diğer yerlerden gelen Azerbaycanlılardı, onlar düşünceleriyle evlerindeydi, hâlbuki karşılarındaki gençler kendi evleri için çarpışıyordu. Çatışan Karabağlının yalnız olmadığı, Yerevan’dan birinin ailesini, çocuğunu, işini, eğitimini bırakıp kendi köylerine gelip, kendileriyle yemek yiyip, kendileriyle ölmeye gelmiş olması çok şey ifade etmekteydi”.4

Robert Koçaryan, diasporalı ve Ermenistanlı gönüllülerin katılımıyla ilgili şöyle söylemekteydi. “Gerçekte onlar sadece birkaç kişiydi. Gerçi çok parlak, tanınmış isimler var aralarında, mesela Monte Melkonyan gibi. Ermenistanlı gönüllülerin rolü de abartılmıştır Karabağ’da çarpışmak onurdu. Karabağ’da bir ay çarpışmış olanlar haklı bir gururla Yerevan’a dönmekteydi. Dışarıdan gelenlerin sayısı 1991’de gönüllü birliklerin % 8-10’unu oluşturmaktaydı. Şimdi ise bu sayı Dağlık Karabağ Cumhuriyeti savunma ordusunda daha da az bir yüzde oluşturmaktadır”.5

Tigran Khızmalyan, Monte’yle birkaç kez görüşmüştü. “Onun varlığı mistik bir güç oluşturmaktaydı Artsakh’ta. Monte, ordunun stratejisini düpedüz değiştirdi, eğitimliydi, partizan operasyonlarından çok iyi anlıyordu. Monte, Leonid Azgaldyan ve Arkadi Ter-Tadevosyan gibi insanlar savaşa katılıp ahlâki bir karakter bıraktılar geriye. Biz, büyük oranda ahlâki üstünlük sayesinde galip geldik. Bu belki idealizm gibi geliyor kulaklara, fakat ne silahımız vardı, ne cephanemiz, ne de sayı üstünlüğümüz, elimizdeki tek şey yüreğimizdi”.

Vahan Şirkhanyan, kendi tabiriyle, “Ermeni milletinin efsanesine” inanmaktadır. “Monte Melkonyan tabii ki devasa iş becermiştir, fakat etrafında, gönüllü olarak şehit düşmeye gitmiş, ailelerinin gönüllü olarak zafer kazanmaya ve gerektiğinde ölmeye gönderdiği gençler olmasaydı, tüm bunları yapamazdı. O insanlar ailelerinden kaçmamıştı, aileleri onları savaşa uğurlamıştı, oğulları, babaları, eşlerinin şehit düşebileceğini çok iyi bilerek. En iyi, en kutsal, en dürüst duygulara sahip gençler en önden gittiler ve onlar şehit düştü. Her halükârda onların büyük bir kısmı şehit düştü. Büyük bir kısmı”.6

Savaşı Avrupa basınında yorumlamış olan gazetecilerden Vigen Çeteryan, Dağlık Karabağ’da Ermenilerin zaferine farklı bir açıdan bakmakta ve bunu çoğu kez Bakû’de hüküm süren karışık durumun bir sonucu olarak görmektedir. “Eski Komünist üst düzey sınıf ile Halk Cephesi arasında iktidar mücadelesi sürmekteydi. Azerbaycan yönetimi bir tek önder etrafında birleşebildiği durumlarda Azerbaycan önemli zaferler elde etmekte veya en azından Dağlık Karabağ ve Ermenistan güçleri üzerinde baskı kurabiliyordu. İki kere benzer olay oldu, birincisi, 1992 yazında, Elçibey yönetime geldiğinde Azerbaycan orduları saldırıya geçerek Dağlık Karabağ’ın bir çeyreğini işgal etti, ikincisi ise, Aralık 1993’te, Aliyev yönetimi eline aldığındaydı. Hızlı değişen cephe çizgisi, iki tarafın da askeri zayıflığını göstermektedir”.7

Ermenistan’ın eski başbakanlarından Hrant Bagratyan farklı bir açıklama vermektedir. “Savaşı kazandık, çünkü toprağı özelleştirmiştik, köylümüz kendi toprağı için savaşıyordu. Ermenistan, Azerbaycan’dan daha demokratikti, çünkü daha az rüşvet vardı. Bu savaşın özü, milli kurtuluş savaşıydı. Biz yendik, çünkü bizim askerlerin daha yüce emelleri vardı, bu da onları daha cesur kılıyordu”.8

Güney Kafkasya’daki üç çatışmadan galibiyetle çıkmış olan Artsakhlılar, Abazalar ve Osetler, vatan uğruna, haklı bir dava uğruna dövüştüklerinden dolayı başarılı olduklarını, Gürcü ve Azerbaycanlı silahlı grupların ise işgalci olup, ev-bark kaybetme hâletiruhiyesinden uzak olduklarıyla açıklamaktadır. Çeteryan, bu iddiayı tartışma götürmez bir gerçek olarak kabul etmekle birlikte, aynı mantıkla düşünüldüğünde, Azerbaycanlıların, kendi evleri saydıkları Kelbecer, Ğubatlu, Zangelan, Cebrayil, Ağdam ve Fizuli’den panik halinde kaçışını nasıl açıklamamız gerektiğini soruyor. Gürcüler, Abazya’nın Gali bölgesinde kesin çoğunluk olmalarına rağmen evlerini çatışmaya girmeden terk etmişlerdir.

Azerbaycan yeniliyor

24 Nisan 1992’de Ermenistan’ın güneyindeki Kapan şehri bombalanır. Tarih öğretmeni Albert Tumanyan o günü şöyle anımsamaktadır. “Görülmemiş bir bombardımandı, sivil halktan kayıplar oldu. O zamanlar, Zangelan bölgesindeki köylerin etkisizleştirilmesi konusu konuşulmaya başlanmıştı. Durum gitgide kötüleşiyordu, kâbus gibi aylardı. Radyodan hava saldırısı ihbarı yapıldığında insanların durumunu tasavvur etmek lazım. 10 Aralıkta rakibin ateş noktalarını ortadan kaldırma harekâtları başladı”.9

Ermenistan yöneticilerinin uluslar arası alandaki ilişkileri, Yerevan’ın zafer ümitleri beslemesine etki etmekteydi. Vazgen Manukyan’ın anlattığına göre Ter-Petrosyan, ilk başta toprak alımına karşıydı ve Kapan çevresindeki Azerbaycanlılara ait köylere yönelik operasyonları istemeyerek kabul etmişti. Lakin diğer taraftan Manukyan “Ter-Petrosyan’ın Yeltsin ve batılı devletlerin yöneticileriyle olan ilişkileri, darbeler almadan ileri gidebilmemizi sağlamıştır”,- demektedir.

Ermenistan’ın ilk cumhurbaşkanına yakın bir görevli “Kapan operasyonu Ermenistan’ı diplomatik açıdan çok zor durumda bırakmıştır. O günlerde Stokholm’da görüşmeler yapılmaktaydı. Operasyon gerçekleşmeliydi, izin de alınmıştı, fakat zaman doğru seçilmiş değildi”.10

7-9 Aralıkta Cenevre’de, Ermenistan, Azerbaycan, Rusya, ABD ve Türkiye arasında gayrı resmi Karabağ görüşmeleri yapılmaktaydı. Bundan birkaç gün sonra ise, 11-15 Aralıkta, Stokholm’da Minsk Grubu toplantısı ve AGİT dışişleri bakanları oturumu gerçekleşecekti. Tüm bu olaylar Kapan operasyonuna denk düştü ve hemen operasyonun akabinde oldu.

Vazgen Manukyan şöyle anlatmaktadır. “Kapan operasyonu esnasında 10-15 köy ele geçirdik, rakibin bölgesine girdik ve bu durum Azerbaycanlılar için beklenmedikti. Kapan operasyonunu başlattığımızda rakip tarafın ne harekât yapacağını hesaplamıştık. Bizim hesaplarımıza göre Sevan tarafına hücum edeceklerdi, bu yüzden oralara tuzak kurmuştuk. Biz Kapan’a saldırdık, Azerbaycanlılar ise Sevan’a. Biz Zangelan bölgesine girdik, Azerbaycanlılar ise Vardenis’e doğru saldırdılar, fakat yenildiler”.

Zangelan bölgesindeki köylerin ele geçirilmesine Azerbaycanlılar Kapan’ı şiddetli bir şekilde bombalamakla cevap verir. 12 Aralıkta, ekmek kuyruğunda bekleyen 19 sivil ölür. Vardan ve Tigran Mnatsakanyan’lar o günü annelerini kaybeder. Babaları, Judeks Mnatsakanyan, her bombalama başladığında yakındaki binaların sakinlerinin sığınaklarda toplandığını anlatmaktadır. “Araba geldiğinde, insanlar ekmek almak için dışarı çıktı. Eşim Arine de onların arasındaydı. Mermi yakınlara düştüğünde insanlar kuyruktaydı. Sığınaktan çıktım ve Arine’yi avluda, yerde buldum. Kımıldayamıyordu, şarapnel omuriliğini kesmişti. Çok ağır yaralı birkaç kişiyle birlikte eşimi de helikopterle Yerevan’a götürüp ameliyat ettiler. Her şeyin iyi olacağı konusunda bana ümit veriyordu, fakat sadece 17 gün yaşadı. 43 yaşındaydı”,- diyor Mnatsakanyan üzüntüyle.11

Cumhurbaşkanı Elçibey’in basın sekreteri Arif Aliyev, Aralık 1992’nin Azerbaycan için de çok zor bir dönem olduğunu ifade etmektedir. Ermeni kuvvetleri Zangelan’da birkaç köy ele geçirmişlerdi. O günlerde, New York Timesten iki gazeteci cumhurbaşkanıyla röportaj için randevu almışlardı. “Gazetecilerin gelmiş olduğunu söylemek için içeri girdim. Elçibey, korkunç derecede üzgündü, yorgun bir ifadeyle oturmuştu. Görüşme saatini değiştirmeyi önerdim. “Hayır, girsinler”,- dedi. Sorular genelde petrol ve Karabağ’la ilgiliydi. Sonunda, gazeteciler sordu. “Amerikan halkına herhangi bir mesajınız var mı?” Elçibey şöyle cevaplandırdı. “Söylemek istediğim her şeyi söyledim. Ben size başka bir şey söylemek istiyorum. Bizim gazetecilerimizin sizin gibi dünyayı dolaşma imkânları yok. Yerevan’a, Tiflis’e, Kişinev’e, Moskova’ya gidin Ter-Petrosyan, Şevarnadse, Sınegur, Yeltsin ve benimle ilgili makaleler yazıp bu diziye şöyle bir başlık koyun “Bahtsız başkanlar”.12

Bağımsızlığın ilk yılları, eski Sovyet cumhuriyetleri, özellikle de kanlı çatışmalara sürüklenmiş olanlar için çok zordu. Azerbaycan’la günden güne büyüyen bir savaşın içinde olmalarının haricinde, Ermenistan ve Dağlık Karabağ karanlık, soğuk, açlık ve muhasarayla mücadele etmekteydi. Ermenistan’ın 1992 yılı zarfındaki ekonomik düşüşü % 40’ın üzerindeydi. Bu rakamın yarısı ablukayla ilintiliydi. En ciddi konu, ekmek meselesiydi.

Suriye cumhurbaşkanı Hafız Esad’ın Ermenistan’a hibe ettiği altı bin ton buğday Latakya’dan, Türkiye üzerinden Yerevan’a ulaştırıldı. Bu esnada, sipariş verilmiş 100 bin ton buğdayın ülkeye ithali devam etmekteydi. 400 ton buğday yüklü ilk vagonlar Kars-Gyumri demiryolu vasıtasıyla sonbaharda Ermenistan’a ulaştı. Dünyanın güçlü ülkelerinin yardımı olmasaydı, Ermenistan ve Karabağ 1992-1994 yıllarında daha büyük eziyetler çekerdi. Dünyaca ünlü ses sanatçısı Charles Aznavur,1993 Şubatında, Fransa Ermeni cemaatinin yardımı olan 40 ton gıda, elbise ve çocuk mamasını Ermenistan’a ulaştırdı. Amerikalı Ermeniler anavatana yardım ediyor, ABD hükümetinin sunduğu gazyağı ise, Yerevan ve diğer şehirlerde yaşayan on binlerce aile için korkunç soğuktan korunmak üzere kutsanacak bir kurtuluştu.

Ermenistan’ı dış dünyaya bağlayan tek güvenli yol İran’dan geçmekteydi. Ermenistan’ın Tahran’daki diplomatik misyon şefi Vahan Bayburdyan şöyle anımsamaktadır. “[Araxis] Aras Nehri üzerinde askeri bir köprü vardı, fakat bunun pek işe yaramadığını müşahede ettik. Azerbaycanlılar, Nakhicevan barajında suyu toplayıp aniden boşaltıyorlardı. Bu da köprüyü sürükleyip götürüyor, böylece Ermenistan-İran bağlantısı kesilmiş oluyordu. Köprünün düzeltilmesi iki-üç gün sürüyor, bu arada Ermenistan’da durum kötüleşiyor, tüketim mallarının fiyatları birden yükseliyordu. Birkaç yıl sonra Aras üzerinde köprü inşa ettik”.13

Bakû’nün, ekonomik, askeri ve sayısal açıdan Yerevan ve Stapanakert’e üstünlüğü belirgindi. Lakin sonuç itibarıyla, Azerbaycan sadece Karabağ’ı kendisine tabi kılmayı başaramamakla kalmadı, çevredeki 8000 kilometrekare bölgeyi de kaybetti, Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’nin yaklaşık iki buçuk kere fazlasını.

Viken Çeteryan, Azerbaycan ve Gürcistan’ın savaşlardaki yenilgilerinin (Abazya ve Güney Osetya’da) sebeplerinden bazılarının altını çizmektedir. 90’lı yılların başında Sovyetler Birliği’nin haricinde Azerbaycan ve özellikle Gürcistan da yıkılmıştı. Bakû ve Tiflis, Dağlık Karabağ’ı ve Abazya’yla Güney Osetya’yı artık kontrol edemiyorlardı. “Gürcistan devleti 1994 yılına kadar Tiflis’in merkezini dahi kontrol edemediğinden, Gürcistan’da farklı gayrı kanuni silahlı gruplar kendi düzenlerini kurmaktaydı. Benzer bir tablo Azerbaycan’da da vardı ve merkezi yönetimin hâkimiyeti, 1993’ün ortalarında Aliyev’in yönetime gelmesinden sonra dahi taşrada işlememekteydi. Gürcistan ve Azerbaycan, Abazya ile Dağlık Karabağ bölgesini kontrol edemediklerinden dolayı “kaybetmiş” olmaları da mümkün değildi. Sadece bu bölgeleri başarısız bir şekilde kendi resmi kurumlarına dâhil etmeye çalışıyorlardı”,- diyor Çeteryan.14

Bakû ve Tifliste sanıldığı gibi, Karabağlıların zaferi Azerbaycan’a ve Abazaların zaferi Gürcistan’a karşı Rusya’nın yardımıyla mümkün olduysa, Moskova kendi Kafkas savaşında neden zafer kazanamadı? Savaşlarda öncelik silah ve sayı üstünlüğü olsaydı, 1994-1996 savaşında Rusya çok kısa bir sürede Çeçen silahlı grupları yok etmiş olurdu. Lakin 150 milyonluk Rusya, birinci Rus-Çeçen savaşında bir milyonluk Çeçenistan’a yenilerek, birçokları tarafından aşağılayıcı olarak kabul edilen bir barış antlaşması imzaladı.

Suret Huseynov, Martakert’ten çekiliyor

Savaşın üç yılı içinde Azerbaycan için en başarısız zaman 1993 yılı olmuştur. Mart sonundan Kasıma kadar olan süre içinde Karabağ kuvvetleri sadece bir yıl önce işgal edilmiş olan Martakert bölgesini kurtarmakla kalmayıp, karşı saldırıya geçerek Dağlık Karabağ çevresindeki altı bölgenin dördünü, Kelbecer, Ğubatlu, Cebrayil ve Zangelanı tamamen, kalan ikisini, Ağdam ve Fizuli’yi ise kısmen ele geçirdiler.

Rusya ve ABD başkanları 3 Ocakta ortak bir bildiri yayınlayarak kan dökülmesine, yerleşim yerlerinin bombalanmasına, ablukaya, uluslar arası insan haklarının ihlallerine, bu arada “rehin alma ve esirlere karşı barbarca davranışlarda bulunmaya” hemen son verilmesi çağrısında bulunurlar.

1993, kurulsal görüşmelerle başlar. 5-8 Ocak tarihlerinde Moskova’da bir yıl önce başlamış olan görüşmeler “5+1” formülüyle (Ermenistan, Azerbaycan, Rusya, ABD ve Türkiye cumhurbaşkanlarının ile AGİT Minsk Kurulu başkanı) devam eder. Askeri operasyonlara son verme konusunda antlaşma hazırlanır, fakat Bakû beklenmedik bir şekilde temsilcisini geri çağırır.

Ermenistan ve Azerbaycan dini önderleri barışı tesis etme denemesi yapar. 6-8 Şubatta İsviçre’de görüşen Ermenistan’ın dini önderi I. Vazgen ile Kafkasya Müslümanları dini önderi Allahşükür Paşazade ortak bir bildiri yayınlayarak “Kan dökülmesine son verilmesi, içlerinde çok sayıda kadın ve çocukların da bulunduğu rehinelerin hemen serbest bırakılması ve savaş esirlerine insanca davranılması” çağrısında bulunurlar.

Lakin savaş devam etmekteydi. Martakert bölgesinde bulunan ve daha önceden işgal edilmiş olan 15’ten fazla köy Şubat sonuna kadar Karabağ güçleri tarafından kurtarılır. Karabağ güçlerinin ileri hareketi, Martakert cephesini kontrol altında tutan Suret Huseynov ve Halk Cephesi arasındaki ihtilaftan da kaynaklanmaktaydı. Şubat ayında Huseynov, bölge savunmasını hatalı düzenlemek ve bölgeden ağır silahları geri çekme emri vermekle suçlanır.15

Huseynov, cumhurbaşkanı Martakert bölgesi yetkili temsilcisi görevinden alınır ve bunun üzerine Huseynov ordularıyla Gence’ye çekilerek, Azerbaycan milli ordusuna bağlı olmayan bu birliklerini elinde tutar. Bu arada, Rahim Ğaziyev 20 Şubatta savunma bakanı görevinden azledilip, yerine Dadaş Rızayev getirilir.

22 Şubat-1 Mart tarihlerinde Minsk Grubu, Roma’da toplanır. Andrey Kozirev 1 Martta Moskova’da Türk meslektaşını kabul eder. Hikmet Çetin, görüşme esnasında, Ankara ve Moskova’nın Bosna ile Dağlık Karabağ çatışmalarını düzenleme konusunda işbirliği yapmalarını önerir. Çetin’in, birlikte Bakû ve Yerevan’ı ziyaret etme önerisini Kozirev olumlu karşılayıp “Belki Stepanakert’i de” diye ekler.16

Kozirev’in, Çetin’le birlikte çatışma bölgesini ziyaret etme konusunda mutabık kalması Vladimir Kazimirov’u şaşırtır. Türkiye, Karabağ konusunda yapıcı bir rol oynayamayacağını çoktan ispat etmişti. Çetin, Kozirev’le yapacakları ziyaret hazırlıkları için Moskova’dan Bakû’ye gider. Türkiye dışişleri bakanı Elçibey’le görüşür ve Moskova, Washington, Paris ve Londra’ya, Azerbaycan başkanının Rus-Türk girişimini genel olarak onayladığını bildirir.

ABD devlet sekreteri Warren Cristopher, Çetin’le yaptığı telefon görüşmesinde, Rus-Türk girişiminin uygunluğu konusunda şüphelerini bildirir. Amerikalılar, Minsk Grubu’nun çalışmalarına önem verip Rusya’yı geri tutmaya çalışıyorlardı. Çetin ise, Rus-Türk girişimine ABD’nin olası katılımı konusunda memnuniyetlerini bildirir. Lakin ne Kozirev-Çetin ortak ziyareti gerçekleşir, ne de ateş kesilir, çünkü Türkiye, Ermenilerin Şuşi ve Laçin’den çekilmelerini ön şart olarak ileri sürmekteydi.

Martın ikinci yarısında Cenevre’de “5+1” formüllü yeni bir görüşme yapılır. Karabağ güçleri o günlerde ilerlemeye devam edip, daha önce işgal edilmiş olan Martakert köylerini kontrol altına almaktaydı. Martakert yönünde ilerlemeye devam edecekleri beklenmekteydi, fakat rakip için beklenmedik bir şekilde yönlerini Kelbecer’e doğru çevirdiler. Kelbecer olmadan, Martakert’in savunulması çok zor olurdu.

  1. Vazgen Manukyan, “Trenden atlama zamanı, toplu makaleler”, s. 61.
  2. Manukyan’la yapılan görüşmeden, 2 Şubat 2006, Yrevan.
  3. Margaryan’la yapılan görüşmeden, 24 Mayıs 2006, Yrevan.
  4. Khızmalyan’la yapılan görüşmeden, 3 Temmuz 2006, Yrevan.
  5. Газета Сегодня, Москва, # 12, январь 1994 г.
  1. Şirkhanyan’la yapılan görüşmeden, 15 Nisan 2006, Yerevan.
  1. Vicken Cheterian, “Little Wars and a Great Game”, Printinfo, Yerevan, 2003 pp. 31-32.
  1. Bagratyan’la yapılan görüşmeden, 8 Aralık 2006, Yerevan.
  1. Tumanyan’la yapılan görüşmeden, 9 Mayıs 2006, Kapan.
  1. Eski görevliyle yapılan görüşmeden, 16 Ekim 2006.
  1. Mnatsakanyan’la yapılan görüşmeden, 9 Mayıs 2006, Kapan.
  1. Aliyev’la yapılan görüşmeden, 16 Mart 2007, Yerevan.
  1. Bayburdyan’la yapılan görüşmeden, 22 Mart 2007, Yerevan.
  1. Vicken Cheterian, “Little Wars and a Great Game”, pp. 28-31.
  1. Айдин Мехтиев, “Народный фронт обвиняет военных”, Независимая газета, 12 февраля 1993 г.
  1. Владимир Казимиров, “Мир Карабаху”, Международные отношения, Москва, 2009, с. 66.

Photo- Haydar Aliyev