Tatul Hakobyan’ın Karabağ güncesi; Yeşil ve Siyah kitabınden alıtı, On dokuzuncu bölüm
Yollar Roma’ya çıkıyor
Tahran’ın arabuluculuğunun başarısızlığa uğramasından sonra, birkaç ülke ve örgüt geçici ateşkes sağlamaya çalışir. Özel görevli elçi Davit Şahnazaryan, aracıların birden fazla olması, özellikle de aracılar arasında rekabet olduğu zaman sürecin aktifleştiğini fark eder. “AGİT haricinde, çok sayıda arabulucu vardı ve görüşmeler birkaç yönde sürmekteydi. Rusya, biri dışişleri, diğeri ise savunma bakanlığı üzerinden aynı anda iki arabuluculuk misyonu gerçekleştirmekteydi. Kazakistan’ın arabuluculuğu vardı, ayrıca Ermenistan ve Azerbaycan arasında da ikili görüşmeler yapılmaktaydı”.1
1-5 Haziran 1992 tarihlerinde Minsk Grubu’na üye devletlerin oturumu vardı ve bu oturumda Minsk Kurulu’na gidecek olan yol hazırlanacaktı. Azerbaycan ve Ermenistan heyetleri Roma’ya gider, Karabağ tarafı ise oturuma katılmayı reddeder.
Georgi Petrosyan başkanlığındaki Dağlık Karabağ Cumhuriyeti parlamentosu heyeti, Haziran başında Minsk Kurulu başkanı Mario Rafaelli tarafından İtalya’nın Moskova elçiliğinde kabul edilir. Amaç, Karabağ heyetini diğer Roma görüşmelerine katılmaya ikna etmektir. Parlamento basın hizmetleri başkanı Geğam Bağtasaryan bu görüşmelere katılıp, konuşmaları kaydetmişti.2
“Georgi Petrosyan – Bizi tereddüde düşüren ilk şey davetin yaklaşımıdır. Bize birkaç metin göndermişler ve bu metinlerde bizi gözlemci, cemaat temsilcisi veya seçilmiş temsilciler olarak görüyorlar. Birbirini anlamama, yanlış anlama durumu da buradan başlamaktadır. ABD ve Fransa elçiliklerinden gelen telgraflar birbirinden biraz farklı. Biz devlet inşa ediyoruz, parlamento kurduk, bugün saldırgan Azerbaycan’la savaş halindeyiz, cemaat olarak takdim edilmemiz mümkün değil. Parlamentomuzda, Azerbaycanlı azınlıklar için de yer ayırdık. Azerbaycanlılar seçimlere katılmayıp yerleşim yerlerini askeri üslere çevirdiler, biz de, toprağımızı ve namusumuzu korumak için silaha sarılmaya mecburduk.
Mario Rafaelli – Sizi, diğer devletler gibi davet edemeyiz. Şu anda seçilmiş temsilcilerle görüşme yapmam zaten onları tanıyor olmamı kanıtlamaktadır, fakat bu durum size otomatikman uluslar arası statü veriyorum anlamına gelmez. Siz ilgili taraf olarak davet edilirsiniz. Mevcudiyetiniz, çalışmaların gidişatına etki yapacaktır, başkan vasıtasıyla öneriler sunabilirsiniz. Yanıma oturabilirsiniz.
Georgi Petrosyan – Biz bu ihtilafı Ermenistan ve Azerbaycan arasında bir çatışma olarak görmemekteyiz. Bu ihtilaf, hürriyete kavuşmak isteyen Dağlık Karabağ ve saldırgan Azerbaycan arasındadır. Bir savaş yöntemi olan ablukadan daha bahsetmiyorum, yıkılmış köylerimiz ve kayıplarımızdan da bahsetmiyorum. Referandumumuzdan sonra gözlemci veya cemaat temsilcisi olarak kurul çalışmalarına katılamayız.
Mario Rafaelli – Katılmadığınız takdirde sizi görüşmeleri engellemekle suçlayacaklardır. Sonuçlar kötü olur. Laçin ve Şuşi’nin işgali ve koridorun açılması patlamaya hazır bir durum oluşturdu. Azerbaycan ve Türk tarafı, kurul gerekmez, eski duruma dönmek gerekir demek için kullanıyor bunu. Koridor yokken biz Ağdam’daydık, bombalar altında. Bir şeyi kesin olarak bilmek istiyorum, bağımsız devlet olarak statünüz kabul edilirse katılabilir misiniz?
Georgi Petrosyan – Halkımızın kaderini belirleme konusunda karar verici rol oynama hakkımız var bizim. Ben şu anda devletin tanınmasından konuşmuyorum.
Mario Rafaelli – Peki, ilgili taraf derken…
Georgi Petrosyan – Biz savaşan tarafız. İlgili taraf Ermenistan’dır.
Mario Rafaelli – Sizin ve Dağlık Karabağ’daki Azerbaycanlıların davetiyesi, bana verilen yetki belgesiyle uyumludur. AGİT bakanlar konseyi ve tüm bakanlar, kurulun 11 üye ülkesinin bulunması ve Dağlık Karabağ’ın seçilmiş ve diğer temsilcilerinin, başkanlık eden tarafından ilgili taraf olarak davet edilmesi konusunda hemfikirdir. Sizi Dağlık Karabağlı Azerbaycanlılardan ayıran bu yaklaşımdır, çünkü sadece siz seçilmiş temsilcilersiniz. Bu ayırım da sizin özel statüye sahip olduğunuzu vurgulamaktadır. Seçilmiş temsilciler demek, seçimlerin yapılmış olduğunu kabul etmek demektir. Uluslar arası hukuk açısından, seçimlerin yeni bir devletin yaratılmış olduğu sonucunu otomatikman göstermektedir. Bizim önerilerimiz sizin duruşunuza uygundur. Yapamayacağımız tek şey, sizi bağımsız devletin temsilcileri olarak kabul edebilmektir. Ülkeniz uluslar arası tanınma sağlamamıştır. Katılmazsanız, sesiniz duyulmaz ve Ermenistan sizi temsil eder, bu ise doğru değildir, rakipleriniz, başarısızlığın kabahatini size yükleyeceklerdir.
Georgi Petrosyan – Veto hakkımız var mı?
Mario Rafaelli – Evet, fakat bunu “haykırmak” gerekmez”.
Georgi Petrosyan, Haziran sonunda Yerevan’da Rusya’nın Ermenistan temsilcisi Vladimir Stupişin tarafından da kabul edilir. Stupişin de “askeri çabaları diplomasiyle paralel yürütme”nin gerekliliğine önem vermektedir. “Karabağlılara, Minsk Grubu çerçevesinde yapılan görüşmeler dâhil, ulaşılabilecekleri tüm görüşmelere katılmaları ve herhangi bir şeyin hoşlarına gitmemesi durumunda kapıyı çarpmamaları, yorucu, uzun süreli, hatta bıktırıcı çalışmalara, tartışmalara ve bürokratlarla, rakip tarafın temsilcilerinin diplomatik demagojilerine alışmaları, kışkırtmalara kulak asmamaları öğüdünü verdim”,- diye yazmaktadır Stupişin.3
Davit Şahnazaryan, “Evet, Karabağlılar epeyi büyük zorluklarla Roma görüşmelerine gidiyorlardı. Bunun başlıca sebebi ise, 24 Mart 1992 tarihinde AGİT bakanlar kurulunun kabul etmiş olduğu belgede “seçilmiş ve diğer temsilciler” formülasyonuydu. Lakin biz, bunun ciddi bir şey olmadığını ispatladık, çünkü Dağlık Karabağ yöneticilerinin aksine, Nizami Bahmanov (Şuşi belediye başkanı) seçilmiş değildi. İkincisi, esas sorunun ateşkesin sağlanması olduğundan dolayı, Bahmanov’un taraf olamayacağı aşikârdı. İhtilafın gerçek konfigürasyonu, iki askeri ve üç siyasi taraftan müteşekkildi. Karabağlılar bu argümanları dinleyip Roma’ya gitti”,- diye anlatmaktadır.
15-20 Haziran arasında ikinci, 29 Hazirandan 6 Temmuza kadar ise üçüncü Roma görüşmeleri yapılır. Karabağ heyeti, Roma’da yaptığı açıklamada, Azerbaycan Milli Ordusu’nun saldırısı sonucunda Dağlık Karabağ’da ölüm kalım durumunun hâsıl olduğunu, 20’den fazla yerleşim yerinin kundaklanmış, yüzlerce sivilin ölmüş ve yaralanmış, on binlerce insanın evsiz kalmış olduğunu belirtmiştir. “Azerbaycan’ın bu saldırganlığı, Dağlık Karabağ Cumhuriyeti temsilcilerinin Roma’ya geldiği gün meydana gelmiştir. Azerbaycan’ın bir önceki saldırganlığı ise 12 Haziranda, AGİT ve Dağlık Karabağ Cumhuriyeti yöneticilerinin Moskova’da, Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin katılımıyla (sürece) ilgili görüşmelerde bulunduğu gün vuku bulmuştu. Azerbaycan Milli Ordusu’nun saldırganlığı ve barbarca operasyonları Minsk Grubu tarafından telin edilmediğinden dolayı, heyetimiz, Roma’da kalmasının imkânsız olduğunu kabul etmektedir”.
Roma görüşmelerinin beş safhası boyunca kanlı askeri operasyonlar sürmekteydi. Mayıs ayındaki yenilgilerden sonra kendini toparlayan Azerbaycan ordusu Şahumyan ve Martakert bölgeleri ile Ermenistan Cumhuriyeti sınırları dâhilindeki Ardsvaşen’i işgal etmeye muvaffak olur. Haziran ortalarından sonra, Şahumyan Bölgesi ve Martakert’in kuzeyindeki köyler işgal edilirken ikinci Roma görüşmeleri yapılmaktaydı. “Birinci Roma görüşmeleri sırasında, Azerbaycan heyetinin talebi üzerine Şuşi ve Laçinle ilgili maddeler gündeme alınırken, diğer görüşmelerin gündem maddeleri Şahumyan ve Martakert oldu. AGİT, yığılmış sorunların çözümü ve ihtilafın genişlemesini önlemek yerine sadece çatışma çizgisinde meydana gelen değişikliklere tepki göstermeye başlamıştı”,- diyor Zolyan.
31 Haziran’dan 5 Ağustos’a kadar Roma’da dördüncü görüşme yapılır. Dağlık Karabağ temsilcisinin ilk konuşmasından sonra Azerbaycan heyeti oturumu terk eder, Türkiye temsilcileri de onu takip eder. Rafaelli’nin kendilerini sadece ilgili taraf olarak takdim etmesine protesto olarak 3 Ağustos görüşmelerinde Dağlık Karabağ temsilcileri görüşmeleri terk eder. 7-10 Eylül tarihlerinde yapılan beşinci Roma görüşmesi resmi nitelik taşımamaktaydı. Böylece, görüşmeler bir sonuca ulaşmadan son bulur ve Minsk Kurulunu davet etme denemeleri başarısızlıkla sonuçlanır.
İtalya bu görüşmelere 2 milyon dolar harcar. O zamanlar için bu büyük miktardı, özellikle bu ülkenin ABD, Rusya veya Türkiye gibi Karabağ ihtilafı bölgesinde hayati çıkarları olmadığı göz önünde bulundurulduğunda. Mozambik ihtilafının düzenlenmesi konusunda önemli başarılar elde etmiş olan Mario Rafaelli tenkitlere uğrar.
Katılımcıların hatırladığına göre, beş Roma görüşmeleri enteresan ve bazen de mizahi olaylarla doluydu. Bu olaylardan birini Suren Zolyan şöyle anlatmaktadır. “Dağlık Karabağ heyeti Roma’ya ilk geldiğinde biz onları karşılayıp otele yerleştirdik. Ertesi günü kahve içerken Azerbaycan heyeti başkanı Nadir Mehdiyev’e “Her yerde Karabağlıların sizin vatandaşınız olduğunu söylüyorsunuz, neden dün gece havaalanına, karşılamaya gitmediniz” dedim. Mehdiyev, oturum öncesinde, kendilerine haber verilmediğinden dolayı vatandaşlarını karşılamaya gidemedikleri için şikâyette bulundu. Dahası, onları neden Ermenistan heyetinin oteline yerleştirip, Azerbaycanlıların kaldığı otele yerleştirmedikleri için de şikâyet etti”.
1992 yazı, Karabağ tarafı için tüm savaş sürecindeki en ağır zamanlardı. Arabulucular, savaşı durdurmaya veya bir haftalığına, bir aylığına, mümkün olduğu kadarlığına geçici bir ateşkes sağlamaya çalışıyorlardı. Savaş alanındaki mevcut durum, görüşme sürecini doğrudan etkilemekteydi.
Dağlık Karabağ dışişleri bakanı Masis Mayilyan şöyle hatırlamaktadır. “1992 yılında savaşta yenilip, bölgeler kaybederken bizi pek saymıyorlardı. 1993 yılında, savaş alanında inisiyatif bizim tarafımızdayken ve güvenlik sahası oluşturulurken, Azerbaycan, ikili anlaşmalara yatkındı. Askeri ve görüşme süreçleri paralel süreçlerdi, fakat birinin diğeri üzerinde etkisi vardı. İlginç bir olayı belirteyim. Eylül 1992’de, Dağlık Karabağ bölgesinin fiili olarak sadece yarısı kalmışken Rafaelli, AGİT başkanı Josef Moravçik’e bir mektup yazarak, görüşme metası yok olurken görüşmelere nasıl devam edeceklerini sorar”.5
Rusya, 1992 yazında askeri harekâtlara son verilmesi için birkaç öneri yapar, fakat üç taraftan herhangi biri ya zamanında cevap vermemekte, ya da ön şartlar öne sürmekteydi.
Kan akıtılmasına son vermeye yönelik Vladimir Kazimirov’un denemeleri, esasen Bakû tarafından baltalanmaktaydı. Minsk Grubu, 5 Ağustosta Rusya’nın arabuluculuğunda, taraflara askeri harekâtlara 60 günlüğüne ara verme önerisinde bulunur. Yerevan ve Stepanakert hızlı bir şekilde onay verir. 30 günlük ateşkesin önerildiği ilk seferinde olumlu cevap vermiş olmasına rağmen, Elçibey’in onayının gelmesi aylar sürer.
Yazın son günlerinde Kazakistan tekrar hareketlenir. Nursultan Nazarbayev’in arabuluculuğu ve Kazakistan dışişleri bakanının katılımıyla Almati’de, Ermenistan ve Azerbaycan dışişleri bakanları arasında görüşmeler yapılır. İmzalanan memorandumla taraflar, güç kullanımıyla sorunun çözümünün kabul edilemez olduğunu bir kere daha teyit ederek, askeri operasyonları, 1 Eylülden başlayarak 60 günlüğüne son verme konusunda anlaşırlar.
Şahnazaryan’ın kanısına göre Nazarbayev’in arabuluculuğunun iki nedeni vardı, birincisi, 1991 Eylülündeki görüşmelerde Kazakistan vardı, ikincisi ise, Elçibey, aktivite göstermesi için gizlice Nazarbayev’e başvurmuştu, çünkü AGİT Minsk Grubu sürecinden farklı olarak, Kazakistan’ın arabuluculuğu Ermenistan ve Azerbaycan arasındaydı.
“Rafaelli, 1992 yazında, ön şartlar olmadan ateşkes tesis edilmesi için Minsk Grubu namına taraflara mektup gönderir. Ermenistan ve Karabağ hemen, Azerbaycan ise ancak Aralıkta cevap verir. Bakû sadece askeri çözüm peşindeydi ve Elçibey, Nazarbayev’in arabuluculuk yapmasını önerir. Neden? Birincisi, Rafaelli’nin cevap vermediği önerisini gölgede bırakmak, ikincisi ise, bir kere daha Karabağ’ın katılımı olmadan bir şeyler yapmayı denemek. Öncelikle, Nazarbayev’in arabuluculuğunun uzun süremeyeceğini düşünerek, ikincisi, gerçekten de ateşkes istediğimizden dolayı, üçüncüsü ise, sorunu barışçıl yollardan çözme konusundaki siyasetimizi göstermek için kabul ettik. Kazakistan’ın arabuluculuğuyla elde edilmiş olan ateşkesi Azerbaycanlılar ihlal etti ve bunun sonucunda bu arabuluculuk başarısızlığa uğradığında Elçibey, çaresiz kalıp Rafaelli’ye onay verdi”,- diyor Şahnazaryan.
Dağlık Karabağ’da iktidar mücadelesi
1990-1992 yıllarında Ermenistan, Dağlık Karabağ ve Azerbaycan’da üç farklı ideolojiye sahip güçler iktidardaydı. Azerbaycan’da Komünistler ve başkan Ayaz Muttalibov, 1992 ilkbaharına kadar iktidarı ellerinde tutmaya muvaffak olmalarına rağmen, Ermenistan’da 1990 Ağustosundan başlayarak ülke yönetimini HHŞ (Hayots Hamazgayin Şarjum, Ermeni Milli Hareketi, EMH) gerçekleştirmekteydi. Tanınmamış, fakat özerk askeri-siyasi unsur olan Dağlık Karabağ’da durum farklıydı. 28 Aralık 1991 tarihinde yapılan parlamento seçimleri sonucunda Taşnaktsutyun yönetime gelmişti ve HHŞ ile Ter-Petrosyan kendileriyle ciddi fikir ayrılığı içindeydi. 1992 yılının Ağustos ayına kadar Dağlık Karabağ’da iki başlı bir yönetim hüküm sürmekteydi. Parlamento başkanlığı Taşnak’tı, yürütme organı ise, Yerevan’la işbirliği yapanların, Ter-Petrosyan’ın sözleriyle, “HHŞ’nin yerel ağı”nın elindeydi.
6 Ocakta Dağlık Karabağ parlamentosunun ilk oturumu yapılıp, Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’nin bağımsızlık bildirgesi kabul edilir. 8 Ocak oturumunda, 33 yaşıdaki Artur Mıkırtiçyan parlamento başkanı, Georgi Petrosyan ise başkan yardımcısı seçilir. Oleg Yesayan yeniden başbakan olarak kalır.
Samvel Şahmuradyan’ın günlüğünde belirttiğine göre, esas mücadelenin HHD (Hay Heğapokhakan Daşnaktsutyun, Ermeni Devrimci Federasyonu, EDF) ve HHŞ, yani Artur Mıkırtiçyan ve Robert Koçaryan arasındaydı. “Koçaryan, Ermenistan yönetimi ve HHD arasında ciddi çelişkiler bulunduğundan dolayı Dağlık Karabağ’da Daşanak başkan seçmenin doğru olmadığını, Ermenistan ve Dağlık Karabağ Cumhuriyeti arasında uyumsuzluk meydana gelebileceğini belirtti. Yarın-öbür gün Ermenistan’da Daşnakların yönetime gelmesi durumunda, HHŞ yönetim kurulu üyesi olmasına rağmen kendisinin, Daşnaktsutyun üyesinin Artsakh’ta başkan seçilmesi için çağrıda bulunacağını ekledi”.6
Parlamento başkanlığı, ezici çoğunlukla Taşnaktsakan olup, yardımcılığına aynı partiden Georgi Petrosyan seçilir. HHD, başkanın birinci yardımcısı koltuğuna Koçaryan’ın oturmasını çok istemekteydi, fakat Koçaryan, “Ben hiçbir zaman Artur Mıkırtiçyan’ın yardımcısı olmam” diyerek kesinlikle reddetti. İki gün boyunca, başkanın birinci yardımcısı makamını kabul etmesi için Koçaryan’ı ikna etmeye çalışıyorduk. HHD ve HHŞ yöneticilerinin, kendi parti çıkarlarını kollamaları yüzünden suni olarak ikilik yarattıkları Karabağ Hareketi’nde birliği korumak konusunda endişeliydik. Her halükârda, ortak çabayla üçüncü günü Koçaryan’ın direnci kırılabildi”,- diye yazmaktadır Dağlık Karabağ parlamentosu milletvekillerinden Murad Petrosyan.7
Lakin parlamento üyeleri Koçaryan’a “ret” oyu verir. Dağlık Karabağ’ın ilk parlamentosunun var olduğu tüm süre boyunca, başkan birinci yardımcısı makamı boş kalır. Artur Mıkırtiçyan’ın 14 Nisan 1992’te evinde gizemli şartlarda trajik ölümünden (öldürülmesinden) sonra, parlamento başkanının birinci yardımcısının koltuğu boş olduğundan, başkanın görevlerini Georgi Petrosyan üstlenir.
Ermenistan yönetimi “Artur Mıkırtiçyan’ın öldürülmesi haberini derin acıyla karşıladığını” bildirir. Yapılanı, “milli kurtuluş mücadelesi içinde olan halkın gücünü parçalamaya ve panik yaratmaya yönelik haince bir cinayet” olarak niteler. Cumhurbaşkanı Ter-Petrosyan tarafından 17 Nisanda Ermenistan’da yas ilan edilir. Üçüncü cumhuriyette ilk defa olarak bayraklar yarıya indirilir.8
Büyük devletler de Mıkırtiçyan’ın trajik ölümüne değindiler. ABD ve Fransa cinayetten dolayı üzüntülerini bildirdi. “Kimliği belirsiz” kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olan cinayet Rusya dışişleri bakanlığını rahatsız etmişti. “Dağlık Karabağ’ın Azerbaycanlı ve Ermeni vatandaşlarının yersiz kurbanları zincirine eklenen yeni bir halka olan bu kalleşçe hareket Rusya tarafından kesinlikle telin edilmektedir”.9
Artur Mıkırtiçyan’ın ölümü (öldürülmesi) neticesinde iç siyasi gerginlik devam eder. Ter-Petrosyan’ın, HHD’a karşı ıslah olmaz bir hoşgörüsüzlüğü vardı. Birinci cumhurbaşkanı ve HHD arasındaki gerginlik dalgası Ermenistan’dan Dağlık Karabağ’a ulaşmaktaydı.
3-5 Haziran 1992’de, üç gün zarfında, parlamentoda bir dizi görüşmeler yapılır, fakat ne Georgi Petrosyan, ne de Robert Koçaryan başkan seçilebilmek için gerekli oyları elde edemez.
1992-1993 yıllarında Dağlık Karabağ Cumhuriyeti parlamentosu basın hizmetleri başkanlığı yapmış olan Geğam Bağdasaryan, bu oylamalardan birini bugün gibi hatırlamaktadır. “Artur’un ölümünden sonra yardımcısı Georgi Petrosyan vekâleten görevi devraldı. Kaç defa başkan seçme denemesi yapılmasına rağmen hiçbiri kazanamıyordu. Ne Petrosyan vekillikten başkanlığa geçebiliyor, ne de Koçaryan seçilebiliyordu. Petrosyan, istifasına kadar da vekil olarak kaldı. Oylamalardan biri esnasında Koçaryan bir türlü seçilmiyordu, hâlbuki ona destek olmak için Ermenistan’dan büyük bir heyet gelmişti. Hiçbir argüman etki yapmıyordu. Nihayet Vahan Şirkhanyan “ümitsizce” son argümanı ortaya koydu, “bizim adayımızı seçmezseniz, un sevkiyatı zan alında kalır”.10
Dağlık Karabağ’da süregelen iktidar mücadelesi Savunma Komitesi’nin (SK) kurulmasıyla sonuçlanır. 14-15 Ağustostaki parlamento ve bakanlar kurulunun ortak oturumunda SK’nin kurulmasına karar verilir. Bu adım, Azerbaycan’ın geniş çaplı askeri operasyonlarına ortak cepheyle karşı koyma gerekliliğinden doğmaktaydı. Robert Koçaryan, SK’nin başkanı olarak seçilir ve başbakanın görevlerini de üstlenir.
1992 Ağustosundaki o günleri Koçaryan şöyle aktarmaktadır. “Olaylar ürkütücüydü. Azerbaycan kuvvetleri Dağlık Karabağ’ın %48’ini işgal etmişti, çok büyük sayıda kaçaklar vardı, şaşkınlık içindeki parlamento oturumlar esnasında karar alamıyordu. İki veya üç çözüm önerisi getirdim ve kabul edilmesi durumunda daha sonraki tüm operasyonların sorumluluğunu üstlenmeye hazır olduğumu belirttim. Planım şöyleydi. Sıkıyönetim ilan etmek ve SK kurmak. 30-40 dakikada kelimesi kelimesine kabul edildi”.11
İstifa etmiş olan başbakan Yesayan, SK’nin kurulmasını bir ehemmiyet olarak kabul etmektedir. “Üç kuruluş oluşmuştu. Hükümet, parlamento ve öz savunma güçleri, yani askeri idare. Üç kuruluşun iktidar imkânlarını ve Ermenistan-Dağlık Karabağ Cumhuriyeti ilişkilerini netleştirilme gerekliliği vardı, bu ise SK’nin kuruluşunu gerektirmekteydi. Hem ordu, hem de siyasi güçler tarafından azami tanınan ve kabul edilen biri gerekiyordu. Koçaryan, böyle bir kişilik olarak çoktan şekillenmişti”.12
SK’nin kuruluşunun iki temel niyeti vardı, iç güçleri bir elde toplamak, Ermenistan yönetimiyle bağı sağlamak. Ermenistan’daki yönetimle yakın ilişki içinde olup, işbirliği yapabilecek ve destek elde edebilecek yeni bir yapı kurma gerekliliği doğar. “Seçi, Koçaryan’ın adaylığı üzerine yoğunlaştı. Ter-Petrosyan da Koçaryan’ın adaylığını desteklemekteydi. HHD de kabul etti”,- diyor Boris Aruşanyan.13
Georgi Petrosyan’a göre, SK’nin başkanı olarak Koçaryan’ın seçilmesinin nedeni, Yerevan tarafından desteklenmesiydi. Petrosyan, SK’nin kurulması için iki sebep belirtmektedir. “Birincisi, geniş çaplı bir savaş başlamıştı ve biz her şeyi, toprak, hayat ve vatanı kaybedebilirdik. Bu açıdan bakıldığında tüm güçleri toplayıp birleştirmek gerekmekteydi. Güçlerin bir tek vücutta toplanması kararı doğruydu. İkincisi ise, devletin hukuki temellerini korumak gerekiyordu, savaşa paralel olarak devlet kurulacaktı”.14
SK, 7 üyeden meydana gelmişti ve bu üyelerin sadece ikisi parlamentodandı. Karen Baburyan, SK’nin parlamentoyla olan bağını, parlamentoda savunma komisyonu başkanı olan Valeri Balayan ise parlamentonun orduyla bağını sağlamaktaydı. Aruşanyan, Koçaryan’ın birinci yardımcısı olarak tayin edilir. SK’nin diğer üç üyeleri, silahlı kuvvetler bakanı Serj Sargısyan, ordu komutanı Samvel Babayan ve polis güçleri yöneticisi Armen İsagulov’du.
Dağlık Karabağ’da HHD’un iktidarının sınırlandırılmasına paralel olarak, SK’nin askeri kanadını teşkil eden 27 yaşındaki Samvel Babayan günden güne güçlenmekteydi. “SK’nin başkanı Koçaryan hem asker, hem siyasi çevreler tarafından kabul görmekteydi. Ekonomi sorunlarını kendisi düzenlemekteydi. O dönemlerde HHD ile sorunlar vardı, fakat HHD ciddi etki olanaklarından mahrumdu. Koçaryan, tamamen duruma hâkimdi. Tüm kararlar SK’nde alınıyordu. Askeri operasyonların ayrıntılarıyla ilgili ise SK’nin tüm üyelerine değil, sadece Koçaryan’a bildiriyordum”,- diyor Babayan.15
- Şahnazaryan’la yapılan görüşmeden, 15 Mart 2006, Yerevan.
- “Gnal, te chgnal Hrom kam bolor chanaparhnery che, vor Hrom ein tanum”, [“Roma’ya gitmek mi, gitmemek mi veya bütün yollar Roma’ya gitmez”], No 6, “Analitikon”, Haziran, 2009.
- Владимир Ступишин, “Моя миссия в Армению, 1992-1994, воспоминания первого посла России”, Academia, Москва, 2001, с. 34.
- Zolyan’la yapılan görüşmeden, 8 Nisan 2006, Yerevan.
- Mayilyan’la yapılan görüşmeden, 20 Haziran 2006, Stepanakert.
- Samvel Şahmuradyan, “Hiçbir şeyi unutmamak”, “Ti So grafiks”, Yerevan, 2005, s. 90-91.
- Мурад Петросян, “Из истории Карабахского движения”, газета Что делать, Степанакерт, # 7, 2002 г.
- Hayastani Hanrapetutyun (Ermenistan Cumhuriyeti) gazetesi, Yerevan, sayı 73, 15 Nisan 1992.
- Aynı.
- Geğam Bağdasaryan, “Sevgili Artur…” veya bunların hepsi olmuştur, olmuştur”, Analitikon dergisi, sayı 2, Şubat 2009.
- Thomas de Waal, p. 196.
- Yesayan’la yapılan görüşmeden, 27 Mart 2006, Yerevan.
- Aruşanyan’la yapılan görüşmeden, 12 Haziran 2006, Stepanakert.
- Petrosyan’la yapılan görüşmeden, 17 Haziran 2006, Stepanakert.
- Babayan’la yapılan görüşmeden, 4 Nisan 2006, Yerevan.