Laçin’in fethi

4202

Tatul Hakobyan’ın Karabağ güncesi; Yeşil ve Siyah kitabınden alıtı, On yedinci bölüm

10 Mayıs 1992 sabahında Azerbaycan savunma bakanı Rahim Ğaziyev Moskova’daydı. Pavel Graçov, yeni Rusya savunma bakanı olarak atanmıştı. “Allah adına yemin ederim ki, diz çökerek, -Paşa [Pavel], Ruslara karşı savaşmak istemiyoruz. Teçhizatımız yok. Bize silah sat,- diye yalvarmaya başladım. Uzun bir görüşme sonunda orgeneral Nikolay Popov’u aradı. Gence’ye döndüm. Askeri teçhizat “Zangelan” istasyonuna gönderilecekti. Teçhizat, Ğubatlu ve Laçin arasına düşen bölgeye ulaştı, o zamanın genelkurmay başkanı yardımcısı Safar Abiyev, bilmediğim sebeplerden dolayı teçhizatı ve orduyu bırakıp Laçin’i terk etti. 11 Mayıstı. O zamanlar Turşsu ve Laçin hâla bizim kontrolümüzdeydi… Kanlı çatışmalar oluyordu, Abulfaz Elçibey, Haydar Aliyev ve Ayaz Mutalibov’un taraftarları ise Bakû’de gösterilere devam edip yönetim için mücadele etmekteydi”.1

Şuşi olayları sonrasında iç siyasi gerginlik doruk noktasına ulaşmıştı. Azerbaycan parlamentosunun 14 Mayıstaki olağanüstü oturumunda Mutalibov, Hocalı’yı ve Laçin’i siyasi hatalar yüzünden kaybetmiş olduklarını ve Bakû’nün, askeri konularda Moskova’yla çatışma içinde olmasından dolayı Şuşi’nin işgal edildiğini açıklar. Aynı gün Azerbaycan cumhurbaşkanı görevine iade edilir ve sadece bir gün görevde kalır. Halk Cephesi, Mutalibov’un dönüşünü “devlet darbesi” olarak nitelendirir ve halka sivil itaatsizlik çağrısı yapar. Aliyev, Mutalibov’un göreve iadesini “askeri devlet ayaklanması” olarak adlandırır. Mutalibov 15 Mayısta, bu sefer nihai olarak yönetimden uzaklaştırılır, Rus askeri helikopteriyle bugüne kadar yaşamakta olduğu Moskova’ya gelir.

16 Mayısta Azerbaycan’ın kontrolü tamamen Halk Cephesi’nin elindeydi. Meclis, Yağub Mamedov’un istifasını kabul eder ve 35 yaşındaki tarihçi-doğu bilimcisi, Halk Cephesi kurucularından İsa Gambar 18 Mayısta meclis başkanı seçilerek cumhurbaşkanı seçimlerine kadar ülke yöneticisi yetkilerine sahip olur ve eski Sovyet bölgesinin en genç önderi olur.

Azerbaycan’da yönetim değişikliği yaşanırken, Karabağ kuvvetleri Şuşi bölgesindeki Berdadzor alt-bölgesindeki Ermeni köylerini kurtarmaktaydı. 18 Mayısta ise Laçin kontrol altına alınıp Ermenistan ve Dağlık Karabağ arasında karayolu koridoru açılır. Son Azerbaycan askerleri 16 Mayısta Laçin’i terk etmişlerdi. Ğaziyev’in belirttiğine göre Laçin’de 7 adet Grad bataryası ve çok sayıda cephane olmasına rağmen Ermeni kuvvetlerine yönünde hiç atış yapılmamış, Laçin’de çatışmalar olmamıştı.

Samvel Babayan’ın iddiasına göre Laçin için hiçbir operasyon hazırlanmamıştı. “Şuşi’den sonra Azerbaycanlılar arasında panik havası esiyordu. Berdadzor’a girdiğimizde rakip ancak bir gün karşı koydu. Halkın kaçabilmesi için tepeyi tutmaya çalışıyorlardı. Laçin, Şuşi ve Lisagor başarılarımızın doğrudan bir sonucuydu”.2

Laçin’in fethiyle Ermenistan ve Dağlık Karabağ arasındaki 7 kilometrelik koridor ortadan kalkıp yeni bir insani koridor açılır. Birkaç yıl süren ablukadan sonra Dağlık Karabağ rahatça nefes alma imkânına kavuşur. Lakin Laçin’le savaş bitmiyor, sadece yeni bir merhaleye giriyordu. Laçin, Karabağ kuvvetlerinin eline geçtiğinde, Kelbecer ve Dağlık Karabağ’a komşu diğer bölgelerle kıyaslandığında, uluslar arası yankı o kadar da sert değildi. En azından BM Güvenlik Konseyi bir açıklama hazırlamadı.

“Laçin’in ele geçirilmesi olgusu uluslar arası toplumu bir ölçüde şoke etmişti, Azerbaycan ise henüz ne yapacağını kestiremiyordu”,- diyor Jirayr Libaridyan.

Vahan Papazyan şu şekilde yorumlamaktadır. “Dağlık Karabağ halkı güvenliğinin Laçin olmadan ciddi bir tehlike altında olduğu uluslar arası camiaya açıklanmıştı, fakat sadece bu değildi. İhtilaf henüz yeniydi, uluslar arası camia bu sorunla henüz ciddi olarak ilgilenmiyordu, Minsk Grubu yeni-yeni şekilleniyordu. Daha sonraları da, Laçin sorunu her zaman için kalan bölgelerden ayrıydı, her zaman için bu halka, bu koridor özeldi”.4

Mayıs 1992 sonunda Mısır’da bulunan Ter-Petrosyan, Azerbaycan bölgesinden geçerek Ermenistan’a açılan bu koridorun Ermenilerin vahim durumlarını önlemek niyeti güttüğünü, Dağlık Karabağ halkının gıda ve ilaç eksikliği çektiğini belirtmiş, “Ne Ermenistan, ne de Dağlık Karabağ ülkeler arasındaki iletişim için gerekli olduğundan fazla toprak ele geçirmeye niyetli değildir”,- demişti.5

Kızıl Kürdistan

1992 yılında Laçin ve Kelbecer’i ziyaret eden Amerikalı gazeteci Thomas Goltz, “Şaşılacak bir şey, burada herkes Azerbaycan’ca yerine Kürtçe konuşuyor”,- diye yazmaktaydı.6

Aslında şaşılacak bir şey yoktu, çünkü Laçin ve Kelbecer’de iki yüzyıldır Kürtler çoğunluktaydı. Kürtler, Müslüman olmanın haricinde Kafkas Tatarlarıyla (daha sonra Azerbaycanlı) ne dil, ne irsiyet ve ne de morfolojik açıdan aynı değildi.

Kürtlerin, günümüz Karabağ’ına komşu bölgelere ne zaman geldikleri tartışmalı olmakla birlikte XVI.-XVII. yüzyıllarda geldikleri sanılmaktadır. Karvacar (Kelbacar, Kelbecer), Kaşatağ (Laçin) ve çevre bölgelerin Kürtleşmesine ve daha sonra Azerbaycanlaşmasına kadar, çağlar boyunca, Mrav’dan Aras’a kadar olan bölgede Ermeniler yaşamaktaydı.

Sovyet Azerbaycan’ı tarafından 1923 yılında yaratılan Kızıl Kürdistan’ın alanı Kelbecer, Laçin ve Kubatlı bölgelerinden oluşmaktaydı. Laçin (Abdallar) mezrası, bölge merkezi olur. Kürdistan bölgesi, altı yıl varlığını sürdürdükten sonra 1929 yılında ortadan kaldırılır. Bölgelerin yerinde Azerbaycan’da, okrug olarak anılan yeni birimler yaratılır. 1930 Mayısında, alan olarak Kürdistan bölgesinden büyük olan ve Zangelan ile Cebrail’in bir kısmıyla yaratılan Kürdistan okrugu İran’la sınırdaş olur. Laçin, okrugun idari merkezi olarak kalır. Haziran 1930’da Sovyetler Birliği sathında okruglar idari birim olarak ortadan kaldırılıp yeni idari birimler, bölgeler oluşturulur. Birkaç aylık ömrüden sonra Kürdistan okrugu ortadan kaldırılır, fakat yerine Kürdistan adlı bir bölge yaratılmaz. Ermenistan ve Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi arasında bir ayrım çizgisi oluşturan, Kürtlerle yerleşik Kelbecer ve Laçin bölgelerinde, daha sonraki on yıllar boyunca da Kürtçe hüküm sürmüştür.

Sovyet stratejler Kürdistan bölgesi yaratarak Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki gerginliği azaltmak niyetinde bulunmuş olabilirler. Daha sonra Kızıl Kürdistan’ın şekillendiği bu bölge 1918 yılında Ermenistan ve Azerbaycan arasında ihtilaf konusuydu. Artsakh ve Ermenistan arasında fiili olarak Azerbaycan değil, Kürt idari birimi bulunmaktaydı. 7 kilometrelik Laçin koridoru 1920’lerin ortalarından sonra yaratılmıştı. Sovyet Ermenistan’ı ve Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi eskiden Hakari Nehri’yle ayrılmaktaydı. Bu bağlamda Kürdistan da iki kısma ayrılmıştı. Sovyet haritalarında görüldüğü gibi Goris ve Şuşi bölgeleri bir yandan, Kürdistan’ın iki bölgeleri ise diğer yandan şekilsel olarak birbirlerinden ayrılmaktadır, aralarındaki ayırıcı çizgi Hakar Nehri’dir. 1928 yılından sonra basılan haritalarda, Ermenistan ve Dağlık Karabağ arasındaki birkaç kilometrelik koridor artık belirgindir.

1926 nüfus sayımı verilerine göre Kürdistan bölgesinin nüfusu 51 bin kadardı, bu sayının 37 binden fazlası Kürtler, 13500’ü Tatarlar (Azerbaycanlılar) ve sadece 250’si Ermenilerden oluşmaktaydı. Daha ileri tarihte meydana getirilmiş olan Kürdistan bölgesinde 1918 yılına kadar üç büyük Ermeni köyü Hak, Alğuli ve Harar kalmıştı. Hak (Minkend) Köyü’ndeki Ermenilerin sayısı 800’ün üzerindeydi. 1918 Ermeni-Kürt çatışmaları sonucunda Ermeniler Hak’tan göç ettirilir. Alğuli’de yaşayan binin üzerinde Ermeni de göç ettirilir ve bu insanlar Artsakh’ın farklı bölgeleri ve Goris’e yerleşir. Harar’da (Aşağı Faracan) yaşayan Ermenilerin sayısı 1918 yılında 1100’e ulaşmaktaydı, 1921 yılında ise bu köyde sadece elli Ermeni kalmıştı.

Kızıl Kürdistan’ın ortadan kalkmasından sonra Kürtleri asimile etme süreci başlar. İki temel faktör bu süreci hızlandırır. Birincisi, din birliğidir. Türkçe konuşan Azerbaycanlılar ve İran orijinli Kürtler Müslüman’dır. İkincisi ise, Bakû’nün siyasetidir. 1926 yılında Kızıl Kürdistan bölgesinde 37 binden fazla Kürt yaşamaktayken, Sovyetler Birliği’nin sonunda, 1989 nüfus sayımı verilerine göre Azerbaycan’daki Kürtlerin sayısı 12 bin kadardı. 1992 yılında, Laçin ve Kelbecer’de, sadece Kürtlerin sayısı birkaç binin üzerindeydi, fakat bu insanlar Kürt kimliklerini korumuş olmaları ve aralarında anadillerini konuşmalarına rağmen Azerbaycanlı olarak kabul edilmekteydi.

Kaşatağ, Ermeni sorunu savunucuları

ABD dışişleri çalışanı Louis O’Neil, doğum günü olan 4 Şubat 2005’i Kubatlu bölgesinde geçirdi. O’Neil’in doğum günü, Kubatlu’daki gözlem günüyle çakıştı. Veri toplama grubu, Vorotan ve Hakari nehirleri boyunca kurulu yerleşim yerlerindeki insanların kimliklerini ev-ev inceleyip nereden, ne zaman, neden geldiklerini ve onları kimin getirdiğini tespit ediyordu. Veri toplama grubu bir hafta içinde onlarca yerleşim yerini ziyaret edip, Azerbaycan’ın iddia ettiği gibi Ermenistan ve Dağlık Karabağ’ın gerçekten yerleşim ve sahiplenme siyaseti izleyip izlemediklerini tespit etmeye çalıştı.

Bu insanlar olumlu anlamda “Ermeni davasının savunucuları” olarak sınıflandırılabilmek mümkündür, gerçekte ise kaderin darbesiyle bu taraflara sürülmüş insanlardır. Onların bir kısmı kaçaklar olup, evsiz kaldıklarından dolayı çatışmalar sonucunda harabe haline gelmiş yerleşim yerlerinde kendilerine bir çatı arayan insanlardır. Evi deprem sonucunda yıkılmış insanlar da var. Hayatta başarısız olmuş insanlar da az değil aralarında. Halkın bir kısmı, Ermenistan’da veya başka bir yerde onurlu bir hayat sürme imkânı olduğu takdirde orayı terk etmeye hazırdı.

Getaşen’de evi-barkıyla birlikte geçmişini de elden çıkarmış olan 38 yaşındaki Artur Balasanyan’a veri toplama grubu başkanı Emily Haber, Micnavan’ın (Mincevan) ana caddesinde rastlar. Daha çok 50 yaşında gibi gözüken Artur, 1996 yılında Micnavan’a yerleşmişti. Dört çocuğundan ikisi burada doğmuştu. Artur, buraya yerleşene kadar, hasta ebeveynleriyle Hrazdan’daki bir pansiyona, daha sonra Nrnatzor [Nüvadi] Köyü’ne sığınmıştı. Micnavan, büyük bir ihtimalle Artur’un hayatının son durağı olmayacak ve imkân bulursa, kendisinin de henüz bilmediği bir başka yere gidecektir.7

Veri toplama grubu, son gözlem gününde Berdzor’a (Laçin) bağlı köylere gitti. Avanesyanların ailesi, Berdzor’a ilk yerleşenlerden. “Evimizi, Marağa’yı çıplak olarak terk ettik. Önce Hrazdan’a gittik, fakat orada yaşamamız mümkün değildi. Rusya’ya gitmeye hazırlanıyorken Berdzor’a yerleşme imkânı olduğunu duyduk”,- diyor Valeri Avanesyan.8

Varsik Saracyan, Getaşen’den ailece tehcir edilip, kocası ve üç çocuklarıyla Berdzor’a yerleşir. “Evimizi-barkımızı Getaşen’de bıraktık. Tehcir sonrasında, önce Vardenis’te yaşadık, fakat orası çok soğuktu. Kocam, Berdzor’a gidelim, doğası Getaşen’e benziyor, dedi”.9

Veri toplama misyonu, 2005 yılının Mart ayında hazırlamış olduğu raporu AGİT sürekli kuruluna sunar. Raporda belirtildiği üzere, “yerleştirilme genel olarak çok sınırlıdır, düzenli ve plânlı bir yerleştirme olmadığı gibi, gönüllü olmayan iskân ve toplama da yoktur”. Misyon tarafından aşağıda belirtilen yerleşimci sayıları belirtilir; Kelbecer bölgesinde 1500 kadar, Ağdam’da 800-1000, Fizuli’de 10’dan fazla değil, Cebrayil’de 100’den fazla değil, Zangelan’da 700-1000, Ğubatlu’da 1000-1500, Laçin bölgesinde 8000’in üzerinde değil”. Raporda, “misyon, belirtilen bölgelerde Ermenistan yönetiminin doğrudan müdahalesini gösteren herhangi bir kanıta rastlamamıştır”, “yerleşimcilerin büyük bir çoğunluğu Azerbaycan’ın farklı bölgelerinden, özellikle de günümüzde Azerbaycan’ın kontrolü altında bulunan Şahumyan ve Getaşen ile Sumgait ve Bakû’den tehcir edilmiş şahıslardır”,- denmekteydi.10

AGİT raporu, resmi Yerevan ve Stepanakert tarafından yerleştirme ve sahiplenme siyaseti güdülmediğini tespit etmiştir.

Ermenistan ve Dağlık Karabağ yönetimleri sayısız kereler, kompromise gitmeye hazır olduklarını açıklamış olmalarına rağmen, bu kompromislerin sınırlarının hangileri olduğu, “kırmızı çizgilerin” nerede başladığı net bir şekilde söylenmemiştir. Ermenistan’ın ilk başkanı Levon Ter-Petrosyan, Ekim 1996’da Çek gazeteci Dana Mazalova’nın “Dağlık Karabağ’ı Ermenistan’a bağlamak istiyor musunuz?” sorusuna, “Bağlamamız gerektiğini söylemek istemiyorum, Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığını tanımamız gerektiğini de söylemiyorum. Lakin bazıları, cahilliklerinden dolayı, benim Karabağ’ı ‘satmak’ istediğimi söylemekteler”,- olarak cevaplamıştır.11

İkinci cumhurbaşkanı Robert Koçaryan, kompromisler için üç “sınır” belirtmekteydi. Dağlık Karabağ, Azerbaycan bünyesinde bulunamaz, Ermenistan ve Dağlık Karabağ’ın birbirleriyle kara sınırları bulunmalı ve Dağlık Karabağ’ın uluslar arası güvenlik garantisi olmalıdır. Koçaryan, görüşmelere temel olarak ve tekrar çekincelerle, Minsk grubu tarafından öne sürülen ve geri verilecek olan bölgelerin ölçülerinin kesin olarak belirtilmiş olduğu resmi ve gayrı resmi bazı önerileri kabul edilebilir ve Dağlık Karabağ’ın statüsü karşılığında, Laçin koridoru haricinde diğer bölgelerin geri verilmesini olası görmektedir.

Üçüncü cumhurbaşkanı Serj Sargısyan, Koçaryan’dan miras aldığı Madrid önerileri çerçevesinde Azerbaycan önderi İlham Aliyev’le görüşmelere devam etmektedir. Bu belge (daha doğrusu yenilenen Madrid önerileri), Dağlık Karabağ’a geçici statü verilmesini (nihai statüye, belirsiz gelecekte yapılacak referandum sayesinde karar verilecektir), yani statükoya uluslar arası olarak resmiyet kazandırılmasını, karşılığında da Azerbaycan’ın, Laçin koridoru haricinde altı veya altı buçuk bölge elde etmesini öngörmektedir.

Altı buçuk bölgenin taviz olarak verilmesinden sonra dahi Marine Grigoryan tekrar yerleşim yerini terk edip yeni bir yerleşim yeri aramaya mecbur olmayacaktır. Marine, on yıldan fazla bir zaman önce kocasıyla Dsidsernavank’a yerleşmişti. Nakhicevan’daki son Ermeni köyü olan Znaberd Köyü’ndeki evini kaybettikten sonra Grigoryanların ailesi 1988 yılında Yeğegnadzor’a, daha sonra ise Kaşatağ bölgesine yerleşir. Marine, yedi evlat dünyaya getirir, beş oğlan, iki kız ve çok çocuklu aile annesi olarak devletten belli bir maaş almaktadır.

“Toprağımız da var, hayvan besliyoruz. Çocukları yetiştiriyoruz”,- diyor, kollarındaki damarlardan, sabahtan günbatımına kadar çileli çalışan Ermeni kadınını ifade eden ufak yapılı ve zayıf Marine.12

Grigoryanların evi, V.-VI. yüzyıllarda inşa edilmiş olan Tzitzernavank kilisesinin altında bulunmaktadır. Birkaç kilometre aşağıda, nehrin sol kıyısında, Melik-Haykazyan beylik sülalesinin konağının XVI. yüzyıl Kaşatağ’ından kalma yıkıntıları bulunmaktadır. Bu bölgenin tabiatı harikuladedir, kayalar yukarıya doğru uzanıp göğe saplanmaktadır.

Marine, kocası, yedi çocukları ve Tzitzernavank’a yerleşmiş diğer Ermeni ailelerin daha iyi bir yaşam hakları var.

Tzitzernavank ortaokulunun eğitim kısmı yöneticisi Culietta İsahakyan, bu köyün ilk yerleşimcilerinden. Nor Hacın’dan ailesiyle birlikte gelmiş buraya. İlk yerleşim yılları korkunçtu. “Bugün gördüğün bu güzel evler o zaman yoktu. 1994’te buraya taşındığımızda sadece yıkıntılar vardı. Yıkıntılarda yaşıyorduk. Her şey talan edilmişti. Kabloları götürdüklerinden dolayı elektrik yoktu. Özellikle savaş sonrasında gelenler kahramandır, çünkü harabeleri yaşanabilir yapmaya geliyorlardı”,- diyor tecrübeli öğretmen.13

Aynı şekilde Nor Hacın’dan Tzitzernavank’a yerleşen Hovhannes Tavakalyan da aynı fikirde. “İnsanın kalbi nereye ısınırsa, orada cennet yaratacaktır. ‘Tanrıya inan, fakat kendine güven’ sözü doğrudur. 2001 yılında buraya taşındığımda buranın vaat edilmiş topraklar olmadığını, öncelikle çalışılması gerektiğini biliyordum. Lakin devletin ilgisi de çok önemli. Yerleşimciler bu bölgelerden uzaklaşıyor, özellikle de gençler. Bizim ve komşu Tandzut Köyü okulundan son birkaç yıl içinde 28 öğrenci uzaklaştı”,- diyor.14

Araxes [Aras] kıyısında

Lübnan’daki “Artsakh” vakfı üyeleri ve Lübnanlı Ermeni iş adamları Aras’a yaklaşır, yıkanır veya sadece suyun hızlı ve düzensiz akışını seyrederken, grubun başkanı Zakar Keşişyan nehrin kıyısına oturup kaval çalmaya başladı. Vakfın yönetim kurulu üyelerinden ve işadamlarından oluşan bir grup, kurtarılmış bölgeye, Aras’ı bu derece yakından görmek için gelmemişlerdi, her ne kadar bu bile yeterince sebep olsa da. Onlar, Ermeni insanının, kanıyla kurtarmış olduğu toprakların yeniden iskânı ve gelişmesi işine katkılarını sunmak için gelmişlerdi. Ermenistan-Türkiye ve Ermenistan-İran sınırlarının demirden tel örgüleri ve gözetleme kuleleriyle hâlâ “soğuk” savaş geçmişini hatırlatmalarından dolayı, kurtarılmış bölgeler haricinde, başka hiçbir yerde Ermeniler ana nehre bu denli yaklaşamamaktadır.

“Artsakh” vakfı ve Lübnanlı Ermeni işadamları grubu 2009 Ağustosunun bir sabahında Stepanakert’ten Berdzor’a oradan da, yol üzerinde birkaç durak yaparak, Hakari Nehri akıntısı boyunca Aras’a doğru yol alır.

Ermenistan’ı Artsakh’a bağlayan dört karayolundan üçü Kaşatağ bölgesinden geçmektedir. Esas ve tek düzgün yol Goris-Berdzor-Stepanakert yoludur.

Grup, Kaşatağ ziyaretiyle iki şey amaçlamaktaydı. “Artsakh” vakfı, geçen yıllarda başlattığı ve her ailenin doğan ikinci çocuğuna bir inek hediye etmeye yönelik hayır işlerine devam etmekte, işadamları ise bölgedeki yatırım imkânlarını değerlendirmekteydi. Aslında iki iş de aynı zamanda yürümekte, bazı işadamları ise inek dağıtma ve özel aletle hayvanların kulağına numara takma gibi ağır işlere de katılmaktaydı. İçlerinden en yetkini ise, geçen yıllardan tecrübe kazanmış olan Melkon Hakobyan’dı.

“Artsakh için ne yapsak da bir şey yapmamış oluruz. Her fedakârlığı yaparak Artsakh’a yardım etmeliyiz. Biz, toprakları kurtarmak için çatıştık, karşıdakinin topraklarını ele geçirmek için değil. Kanaatimizce, Artsakh’ın gücü nüfus sayısına bağlıdır. Nüfusun çoğalması için her şeyi yapmamız, teşvik etmemiz lazım”,- diyor Hakobyan. Kurtarılmış bölgelerde yaşayan insanların onuru Hagopyan’ı etkilemişti. Yardım geldiğinde bu insanlar tabii ki çok seviniyor, fakat görmemişlik etkisi yaratmıyorlar. “Tersine, bu insanlar ellerinde olmayanla bizi ağırlıyor”.15

“Artsakh” vakfı, 2009’da 150’nin üzerinde başvuru alır. İneğin kulağını delme merasimi bazen komediye dönüşmektedir. İneğin devamlı başını ve kulaklarını sallaması yüzünden iş zorlaşabilir. Çoğunlukla hayvan birkaç işadamını arkasından koşturmakta, bazen ise sakin durup itaat etmektedir.

Hakari ve Getamec köylerinde üç inek dağıttıktan sonra grup İşkhanadzor’da mola verir, ardından Hakar Nehri boyunca devam edip Kaşatağ bölgesinin bir diğer nehri olan Voğci Nehri kıyısında bulunan Kovsakan’a varır. Lübnanlı işadamları, Kaşatağ bölgesinin güney kısmında bulunan yirmi kadar köye hizmet veren şehir hastanesini de ziyaret eder.

Kovsakan’dan yola çıkıp Aras’ın kıyısına, Aras’ın Tzav Nehri’yle birleştiği yere doğru yol aldık. Kısa bir moladan sonra Micnavan’a varıp beş inek dağıttık. Sonunda, Lübnanlı işadamları ailelerle fotoğraf çekildi. İyi ve güzel anıların fotoğrafı.

Büzand Gevorgyan, savaş yıllarında Dağlık Karabağ ordusuna 12 bin askeri ayakkabı hediye etmişti. Yıllar geçtikten sonra, şimdi, diğer işadamlarına katılıp yatırımlar yapmak düşüncesiyle Kaşatağ’a gelir. Gevorgyan, daha başka Lübnanlı Ermeni işadamlarının da bu projeye katılacaklarına dair daha büyük bir güven ve inançla Lübnan’a döner. Kurtarılmış bölgelere yerleşebilmek için vatanseverlik önemlidir, fakat insanlara yaşamak için onurlu yaşam koşulları gerekmektedir. “Kaşatağ bölgesinin köylüleri iyi yaşamalı ki, bu topraklarda kalabilsinler”,- diyor Gevorgyan.16

Karo Baydaryan, Laçin insani koridorunun 1992 Mayısında Ermeni güçleri tarafından açılmasından itibaren birçok kere Dağlık Karabağ’a gelmiş olduğundan dolayı eskiyi hatırlayıp kıyaslama yapıp çok büyük çalışmalar yapıldığını belirtmektedir. Baydaryan, Lübnanlı Ermeni işadamlarının kurtarılmış bölgelerde yatırım yapacaklarına emindir. “Yatırım açısından her ülkenin riskleri vardır, fakat bizim niyetimiz burada para kazanmak değil, Kaşatağ’ın ekonomik gelişmesine yardım etmektir. Kaşatağ’da insanlar daha iyi yaşamaya başlayınca nüfus da artar”.17

Bu bölgede yaşayan insanlar çok sayıda zorluklarla karşı karşıyadır. İnsanların bir kısmı mahrumiyet içinde yaşamakta, çocukların bir kısmı yetersiz beslenmektedir, yolların durumu iyi olmayıp, etraf yıkıntılarla doludur. Masis Aleksandryan başkanlığındaki Lübnanlı Ermenilerin grubu Dağlık Karabağ’da bulundukları günlerde, Dağlık Karabağ başbakanı Ara Harutyunyan’la iki görüşme yapar. Ben Bıçakçıyan, hayırseverliğin ötesinde, Kaşatağ bölgesinin gelişmesi ve varlığını sürdürebilmesinin önemli olduğunu, grup adına başbakana belirtir. “Lübnanlı Ermenilerden 100 kadar başarılı işadamıyla Beyrut’ta bir toplantı gerçekleştirip, onları Kaşatağ bölgesinin problemleriyle ilgilenmelerini sağlamayı denedik. Bu insanlar, Kaşatağ’a yatırım yapıp büyük kazançlar elde edemeyeceklerinin bilincindeler. Çalışmalarımız devamlı olmalı ve Kaşatağ’ın ekonomik gelişmesine katkı sağlamalıdır. Ciddi bir şekilde burada iş kurmayı düşünüyoruz. İnanın ki, başarıya ulaştığımız takdirde, diğer diaspora cemaatlerindeki işadamları da bizi takip edeceklerdir”.18

  1. Газета Реалный Азербайджан, Баку, # 7, 27 мая 2005 г.
  2. Babayan’la yapılan görüşmeden, 4 Nisan 2006, Yerevan.
  3. Libaridyan’la e-posta vasıtasıyla yapılan röportajdan, 2 Mayıs 2006.
  4. Papazyan’la yapılan görüşmeden, 20 Mart 2006, Yerevan.
  5. Al-Ahram-Armenpress-Hayastani Hanrapetutyun, sayı 106, 2 Haziran 1992.
  6. Thomas Goltz, p. 79.
  7. Balasanyan’la yapılan görüşmeden, 3 Şubat 2005, Micnavan.
  8. Avanesyan’la yapılan görüşmeden, 6 Ocak 2005, Berdzor.
  9. Saracyan’la yapılan görüşmeden, 6 Ocak 2005, Berdzor.
  10. Report of the OSCE Fact-Finding Mission to the Occupied Territories of Azerbaijan Surrounding Nagorno-Karabakh.
  1. Ter-Petrosyan’ın, Çek Tiden dergisine verdiği röportaj, “Noyyan Tapan” haber ajansı, 25 Ekim 1996.
  1. Grigoryan’la yapılan görüşmeden, 8 Mayıs 2008, Tsitsernavank.
  1. İsahakyan’la yapılan görüşmeden, 8 Mayıs 2008, Tsitsernavank
  1. Tavakalyan’la yapılan görüşmeden, 8 Mayıs 2008, Tsitsernavank.
  1. Hakobyan’la yapılan görüşmeden, 9 Ağustos 2009, Qaşatağ.
  1. Gevorgyan’la yapılan görüşmeden, 9 Ağustos 2009, Qaşatağ.
  1. Baydaryan’la yapılan görüşmeden, 9 Ağustos 2009, Qaşatağ.
  1. Bıçakçıyan’la yapılan görüşmeden, 9 Ağustos 2009, Qaşatağ.