Sovyetler Birliği’nin yıkılışı arifesinde ve 1992’nin ilk aylarında bir dizi ülke ve kuruluş Karabağ düzenleme sürecine katılmayı denedi. 1991 yılının Kasım sonlarında İran dışişleri bakanı Ali Akbar Velayeti, Tahran’ın arabulucu rolünü üstlenmeye hazır olduğunu söylemişti. Tahran’ın, Dağlık Karabağ konusundaki duruşu, Ermenistan’ın İran Büyükelçisi Vahan Bayburdyan tarafından “dostane tarafsızlık” olarak adlandırılmaktadır. “Tahran’ın resmi duruşu,- Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü sağlanmalı, Ermeni birlikleri Azerbaycan topraklarından çıkmalı- şeklindeydi. Lakin belirtmem gerekir ki İran, genel olarak resmi söyleme rağmen, dengeli ve tarafsız bir siyaset uygulamaktaydı”.1
Devlet sekreteri James Baker 11 Şubat 1992’de Ermenistan’ı ziyaret eder ve başkan Ter-Petrosyan’la, ertesi gün ise Bakû’de Mutalibov’la görüşür. Özel yetkili elçi Davit Şahnazaryan, başlangıç aşamasında batının, özellikle de ABD’nin ciddi bir ilgisi olmadığını belirtmektedir. “Siyasetleri, günümüz siyasetlerinden büyük oranda farklıydı. O dönemlerde otonom, aktif rol oynamaya hazır değillerdi. Misyonları, Minsk grubunun aktif çalışmalarıyla sınırlıydı. Rusya, o aşamada AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) sürecinden daha aktif olarak iki yönde (savunma ve dışişleri bakanlığı) faaliyet göstermekteydi”.2
Kafkasya’da en ağır basanı Rusya’nın siyasi, askeri ve ekonomik etkisiydi. BDT (Bağımsız Devletler Topluluğu) ülkeleri yöneticilerinin 14 Şubat Minsk görüşmesi çerçevesinde Yeltsin, Ter-Petrosyan ve Mutalibov, üç ülkenin dışişleri bakanları düzeyinde görüşmeler düzenleme konusunda anlaşır. Dışişleri bakanı Andrey Kozirev’in arabuluculuğuyla, Raffi Hovhannisyan ve Azerbaycanlı meslektaşı Huseyn Ağa Sadıkhov arasında 20 Şubatta Moskova’da bir görüşme gerçekleşir. Üç saatlik pazarlık sonucunda Hovhannisyan, BM’in “mavi berelileri” veya BDT’nun barış gücü olmak üzere, Dağlık Karabağ’a barış gücü yerleştirme konusundaki Ermenistan’ın müspet duruşunu yineler.
Ter-Petrosyan, Karabağ bölgesinde durumun ciddileşmesinin önünü almak amacıyla 25 Şubatta dünyanın 14 devletinin yöneticilerine başvurur. “Azerbaycan’ın BDT mühimmatı elde etme veya kullanmasının engellenmesi niyetiyle, devletlerin ve uluslar arası teşkilatların yöneticilerinin mümkün olan tüm imkânlarla Rusya ve BDT yöneticileri üzerinde etki yapmaları gerekmektedir”.3
Lakin çok sayıda arabuluculuk çalışmaları, bölgesel büyük devletlerin katılımı ve Ermeni-Azerbaycan üst düzey görüşmeleri kan dökülmesini engelleyemez. Dahası, ne kadar garip olsa da, en trajik olaylar genellikle uluslar arası arabuluculuk günlerinde vuku bulmaktaydı. Bunlardan ilki Hocalı’ydı, ikincisi ise Marağa.
Hakikat anı
Rus gazeteci Andrey Karaulov, Ocak 1994’te “Hakikat anı” programının konuk katılımcısı Dağlık Karabağ devlet savunma komitesi başkanına Hocalı olaylarıyla ilgili soru sorar. Robert Koçaryan şöyle cevaplandırır. “Ben olsam bu trajedinin yanına, çaplarıyla Hocalınınkini aşan bir başka trajediler dizisi eklerdim. Bu ise Sumgait’tir, Bakû katliamıdır, 28 Ermeni köyünün boşaltılmasıdır, Marağa Ermeni köyünün trajedisidir. Hocalı, askeri operasyonların ortasında kalmıştı, kaldı ki bana göre çarpışan tarafların yerleşim yerlerini askeri amaçlarla kullanma konusunda dikkatli davranmaları gerekir ve Hocalı’da gerçekleşen tam da buydu. Asıl yerleşim yerinde dört obüs ve Grad bataryası yerleştirilmişti ve bunlarla Stepanakert devamlı top atışı altında tutulmaktaydı. Herhangi bir güç obüs ve Grad için bir mevzie dönüştüğünde, doğal olarak bu üsler üzerlerine ateş çekmektedir. Bu yüzden de, gerçekte Hocalı’da da, bu yerleşim yeri için ağır çatışmaların sürdüğü bir durum oluştu ve bu çatışmalar esnasında gerçekten de sivil halk zarar görmüştür”.4
Britanyalı gazeteci Thomas de Waal, Serj Sargısyan’dan Hocalı konusunu konuşmasını istediğinde şu cevabı almıştı. “Biz bu konuda yüksek sesle konuşmuyoruz”. Sargıysan, ölü sayısıyla ilgili çok şeylerin abartıldığını, kaçan Azerbaycanlıların ise silahlı mukavemet göstermiş olduklarını iddia etmişti, “Lakin asıl sorunun bambaşka mahiyette olduğunu sanıyorum. Hocalı’ya kadar Azerbaycanlılar bizimle dalga geçtiklerini düşünüyor, Ermenilerin hiçbir zaman sivil halka el kaldırmayacaklarını sanıyorlardı. Biz bunu (stereotipi) kırabildik. Olan budur. Ayrıca, bu gençler arasında Bakû ve Sumgait’ten kaçmış olanların da bulunduğunu hesaba katmak lazım”.5
Savaş yıllarının en genç komutanlarından Samvel Babayan bambaşka bir şey anlatmaktadır. “Hocalı harekâtı esnasında hem Ağdam’ı kollayacak, hem de halkın uzaklaşması için nehir yatağı boyunca güvenlik koridoru sağlayacaktım ve ben bunu yerine getirdim. Koridor verilmişti, fakat anlaşılmaz bir olay oldu. Ağdam tarafından üzerimize saldırdılar. Halk, mevzilerimiz arasından geçip Ağdam’a girecekti. Ağdam’daki Azerbaycanlı kuvvetler arasında, Ermenilerin geçtiği intibaı uyandı. Şiddet olayları Azerbaycan kuvvetleri tarafından gerçekleştirildi, bilinçli veya bilinçsiz mi bilemem. Biz Hocalı’da imha gerçekleştirmedik. Genel olarak da, savaş yıllarında sivil halkın uzaklaşması için izin verdik. Kelbecer’de yolları kesip 60 bin kişiyi katledebilirdik, fakat özel olarak askeri operasyonları birkaç gün geciktirip yol verdik”.6
Hocalı sakinlerinden Salman Abasov daha sonra şöyle şikâyet etmekteydi. “O trajik olaylardan birkaç gün önce Ermeniler birkaç kez radyo vasıtasıyla şehri alacaklarına dair uyarıp, uzaklaşmamızı talep ediyorlardı. Uzun bir süre Hocalı’ya doğru helikopterler uçuyordu ve herhangi birinin bizim kaderimiz hakkında düşündüğü veya bizimle ilgilenip ilgilenmediği belli değildi. Fiiliyatta ise hiçbir yardım gelmedi. Dahası, kadın, çocuk ve yaşlıları buradan çıkarma imkânı varken bunu yapmamamız konusunda bizi ikna ediyorlardı”.7
Azerbaycanlı gazeteci Eynullah Fatulayev 2005 baharında Hocalı’yı ziyaret eder. Bakû’ye döndüğünde bir makale dizisi yazar. “Birkaç yıl önce, Navtalan’da yaşayan Hocalılılarla görüştüm. Saldırının başlamasından birkaç gün önce Ermenilerin hoparlörlerle planlanan operasyon hakkında uyarmış olduklarını ve sivil halkın bu yerleşim yerinden uzaklaşmasını, güvenlik koridoru sayesinde Karkar Nehri boyunca ablukadan çıkmalarını önerdiklerini belirttiler. Hocalılıların belirttiğine göre bu koridoru kullanırlar ve gerçekte, koridorun diğer tarafında bulunan Ermeni askerler kendilerine ateş etmez. Halk Cephesi’nin askerleri, bilinmeyen bir nedenden dolayı, Hocalılıların bir kısmını, Ermenilerin kontrolü altında bulunan Nakhicevanik’e doğru sürer. Koridor gerçekten de vardı, yoksa tamamen abluka altına alınmış ve dış dünyadan kopuk Hocalılılar çemberi yarıp ablukadan çıkamazlardı. Nedendir bilinmez, Hocalılıların bir kısmı Nakhicevanik’e doğru yönelir. Görünüşe göre Halk Cephesi birlikleri, Hocalılıların kurtuluşundan maada, kan gölü yaratma ve bu sayede Mutalibov’un devrilmesi için çalışıyorlardı”.8
Başkan Mutalibov, Hocalı’nın düşmesinden bir ay sonra Çek gazeteci Dana Mazalova’ya bir röportaj vermekteydi.
“Soru. – Sonucunda istifa ettiğiniz Hocalı olayları hakkında ne düşünüyorsunuz? Hocalılıların cesetleri Ağdam yakınlarında bulundu. Uzağa kaçamamaları için birileri tarafından bu insanların ayaklarına ateş edilmiş, daha sonra baltayla öldürülmüşlerdi. Meslektaşlarım 29 Şubatta onların fotoğraflarını çekti. 2 Martta yapılan yeni fotoğraflarda bu insanların kafa derilerinin yüzülmüş olduğu görülüyor. Burada garip bir oyun var.
Mutalibov – Kurtulmuş olan Hocalılıların söylediği gibi, tüm bunlar benim istifam için fırsat yaratmak amacıyla düzenlenmiştir. Bir takım güçler başkanı gözden düşürmek amacıyla çalışmaktaydı. Benzer durumlarda net ve bilinçli yaklaşım sergileyen Ermenilerin, Azerbaycanlıların eline kendilerini faşist yaklaşımlar konusunda suçlayabilecekleri kanıtlar verecek adımlar atacaklarını zannetmiyorum. Bunun, Azerbaycan muhalefetinin suçu olduğunu açıkladığımda beni iftirayla suçlayabilirler. Lakin sonuç olarak şöyle bir resim karşımıza çıkmaktadır, Ermeniler her halükârda insanların uzaklaşabileceği bir koridor bırakmışlardı. Bu durumda neden ateş etsinler? Hocalı ağır silahlarla kuşatıldığında, halkı hemen buradan çıkartmak lazımdı. Benzer bir emri ben daha önce Şuşi için vermiştim, erkekleri şehirde bırakıp kadın ve çocukları uzaklaştırmak. Bu da savaşın kurallarından biridir, insanları kurtarmak gerekir. Benim yaklaşımım objektif ve kesindi, ben benzer bir emir verdim, fakat bunun Hocalı’da neden uygulanmadığı konusunda bir fikrim yok”.9
Mutalibov, bazı düzeltmelerle yapmakla birlikte daha sonraları da, Ermenilerin sivil halk için bir koridor bırakmış olduğunu iddia etmekteydi. “25 Şubat akşamı rahmetli içişleri bakanı Tofik Kerimov olaylar hakkında bana rapor verdi, fakat ayrıntılara girmedi. Birkaç yüz kişinin Hocalı’da kurşunlandığını söyledi. İlk yaptığım, ahizeyi kaldırıp Karabağ’ın yöneticisi olan [Artur] Mıkırtiçyan adında birini aradım. Onu tanımıyordum, hiç görmemiştim, fakat soyadını biliyordum. Kızgın bir şekilde Hocalı’da bin kadar sivili nasıl öldürebildiklerini sordum. Bana kelimesi kelimesine şöyle cevap verdi. ‘Ne saçmalıklar bunlar? Biz Hocalı’da kimseyi kurşunlamadık. Hocalı’yı ele geçirdiğimizde, orda zaten hiç kimse kalmamıştı, çünkü koridor bırakmıştık ve halk oradan uzaklaştı. Hocalılıların bir kısmı ise bizde kaldı. Onların hepsi teknik sanat okulunda kalıyorlar. Kendimiz dahi gıda sıkıntısı çekmemize rağmen onlara yemek veriyoruz”.
“Ona inanmadım. Polis müdürü Armen İsagulov’u telefona rica ettim. O da, halka koridor verdiklerini söyledi. Bu yüzden de röportaj esnasında, sivil halka koridor verilmiş olduğunun bana rapor edildiğini söyledim, fakat bu koridorun gerçekten olup olmadığı konusunda iddiada bulunmadım. Ben sadece yukarıda belirtmiş olduğum telefon görüşmesini aktardım… Bu arada, koridor verildiği konusunda Elman Mamedov’un şahsen bilgi sahibi olduğu, ‘Memorial’ insan hakları merkezinin raporunda kesin olarak belirtilmektedir”,- diyor Mutalibov.10
27 Şubatta Bakû’de yayımlanan gazeteler iki ölüden söz ederken, sadece Seher yüzlerce ölüden bahsetmektedir. Gazeteci Şamil Alekperli “22 Şubatta Ağdam’daydım, durum son derece ağırdı. Hocalı’ya ulaşmak için birkaç başarısız denemede bulundum. Daha sonra, öz savunma birlikleri komutanlarından Şirin Mirzoyev ve Allahverdi Bağirov’a başvurmaya karar verdim. Sivil halkı Hocalı’dan uzaklaştırmaya hazırlandıklarını ve bununla ilgili bir koridor açılmış olduğunu söylediler. Birkaç gün beklememi salık verdiler. Lakin Hocalı’nın tahliyesi konusunda beklenen işlem, nedendir bilinmez, yerine getirilmedi ve bugüne kadar da bunu neyin engellediğini anlamış değilim. Ağdam politbüro binasına gittim ve orada Azerbaycan Yüksek Sovyet’inin başkan yardımcısı Tamerlan Ğarayev ile Hocalı yönetimi başkanı Elman Mamedov arasında geçen telefon konuşmasına şahit oldum. Ğarayey, çok net bir ses tonuyla ‘endişe edilecek bir durum yok’ bugün-yarın ‘Hocalı’da birlikte çay içeceğiz’ demekteydi”,- diye anlatmaktadır.11
Hocalı belediye başkanı Elman Mamedov, trajediden birkaç gün sonra “Koridorun, sivil halkın uzaklaşması için olduğunu biliyorduk” diye itiraf etmekteydi.12
Hayret edilecek bir şekilde ve Mutalibov’un da röportajlarında belirttiği gibi, içişleri bakanı Kerimov 25 Şubatta kendisine bu trajediyle ilgili rapor verir. Hocalıyla ilgili haber 25 Şubat akşamı, yani Karabağ kuvvetleri daha saldırıya başlamadan Bakû’ye ulaşmıştı. Bu dezenformasyon kaynağını ne Azerbaycan içişleri bakanı Kerimov, ne de güvenlik bakanı Hüseyinov tespit etmeye muvaffak olamadı. Ve 26 Şubat sabahı Mutalibov Stepanakert’i arayarak Mıkırtiçyan ile İsagulov’dan, Hocalı’da gerçekte ne vuku bulduğunu tespit etmeye çalışıyordu.
Hocalı’nın kaybının Mutalibov’un yenilgisi olduğu anlamına geldiğini hisseden Azerbaycan içişleri bakanlığı, 26 Şubat akşamı “Ermeni militanların Hocalı yönündeki saldırısının geri püskürtülmüş olduğu ve şehrin tekrar Azerbaycan kuvvetlerinin kontrolünde olduğu” konusunda bir bildiri yayınlar. Lakin bu bildiri Halk Cephesi’nin enformasyon merkezi tarafından hemen tekzip edilip “öldürülmüş Hocalılıların cesetleriyle yüklü iki kamyonun Ağdam’a varmış olduğu” bildirilir.
- Bayburdyan’la yapılan görüşmeden, 22 Mart 2006, Yerevan.
- Şahnazaryan’la yapılan görüşmeden, 15 Mart 2006, Yerevan.
- Hayastani Hanrapetutyun, sayı 40, 28 Şubat 1992.
- Karaulov’un Koçaryan’la yaptığı söyleşi, Rusya Merkez Televizyonu, 10 Ocak 1994.
- Thomas de Waal, p. 172.
- Babayan’la yapılan görüşmeden, 4 Nisan 2006, Yerevan.
- Thomas de Waal, p. 172.
- Газета Реалный Азербайджан, # 3, 29 апреля 2005 г., Баку.
- “Я гуманист. В душе”, интервью Аяза Муталибова, Независимая газета, Москва, 2 апреля 1992 г.
- “Нашли одного стрелочника в лице президента”, интервью Аяза Муталибова, Газета Зеркало, Баку, 26 февраля 2002 г.
- “Журналисты на войне в Карабахе”, “Права человека”, Москва, 2002г., с. 13.
- Доклад правозащитного центра Мемориал о массовых нарушениях прав человека, связанных с занятием населенного пункта Ходжалы в ночь с 25 на 26 февраля 1992 г.
Tatul Hakobyan’ın Karabağ güncesi; Yeşil ve Siyah kitabınden alıtı, On beşinci bölüm-1
Tatul Hakobyan, yirmi yıllık gazetecilik geçmişine sahiptir. 1991 yılından itibaren yazarlıkla uğraşmaktadır. Hakobyan, Kafkasya ihtilafları ve Ermenistan’ın dış siyaseti konularında uzmanlaşmıştır. Dağlık Karabağ ve Ermenistan-Türkiye ilişkileri konularında uzman seviyesinde ayrıntılı bilgiye sahiptir. Bu kitap Türkçe yayınlanmadan önce Ermenice olarak üç defa (2008, 2010 ve 2011), Rusça (2010), İngilizce (2012) ve Arapça (2012) yayınlandı. Kitabın Türk okur tarafından daha akıcı bir şekilde okunabilmesi için, Ermenistan’ın iç siyasi sorunlarıyla ilgili bazı bölümler ve savaşla ilgili olmayan ayrıntılar tercüme esnasında kısaltılmıştır.
Paperback: 288 pages,
Language: Turkish,
2013, Yerevan, Lusakn,
ISBN 978-9939-0-0618-5.