1992, bağımsızlığın ilk ayları

1607

Tatul Hakobyan’ın Karabağ güncesi; Yeşil ve Siyah kitabınden alıtı, On dördüncü bölüm, 2

Azerbaycan’da durum

Azerbaycan’ın iç siyasi çalkantıları doğrudan orduya, silahlı gruplara etki yapmaktaydı. Azerbaycan’ın ordu olarak nitelendirilecek bir gücü yoktu. Sovyetler Birliği var olduğu sürece Azerbaycan ve ülkedeki Komünist yönetim Moskova’nın desteğinden faydalanıyordu. İmparatorluğun yıkılmasından sonra Sovyet ordusu çekildi ve Azerbaycan, Dağlık Karabağ ile ona destek olan Ermenistan’la savaşında tek başına kaldı.

Başlangıçta Dağlık Karabağ ve çevre bölgelerdeki askeri operasyonlara katılan temel güçler bölgesel, akrabalık ve çoğunlukla suça bulaşmışlık prensibiyle meydana gelmiş milis gruplarıydı. Lenkoran’da, eski Halk Cepheli Alakram Gummatov tarafından, Talişlerden meydana getirilmiş bir tugay oluşturulmuştu. En ünlü milis grubu, yün fabrikası müdürü Suret Huseynov’un komutasındaki Gence tugaydı. O yıllarda Bakû’de yaşayan Amerikalı gazeteci Thomas Goltz, Etibar Mamedov tarafından, Milli Bağımsızlık Partisi’ne bağlı olan bir üniversiteliler tugayının dahi kurulmuş olduğundan bahsetmektedir.

Ağdam yakınlarında eski heykeltıraş Mamed Mamedov’un tugayı oluşturulmuştu. Dört çocuk babası, 42 yaşındaki Mamedov, zanaat aletini Kalaşnikof otomatik silahıyla değiştirip yeni bir aile oluşturmuştu, 600 kişilik silahlı bir birlik. Bu birlik kendisini “Müdafah şahinleri” olarak adlandırmakta ve yakındaki Ermeni köylerine kendi başlarına yaptıkları saldırılarla ün salmıştı. Mamed hileyle Bakû’ye çağrılıp düşmanla işbirliği yapmak ve ihanet şüphesiyle, daha sonra da cinayet suçlamasıyla tutuklanır. Mamed’in tutuklanmasından sonra Ağdam şehir mezarlığında bulunan üssünde yapılan araştırmalar sonucunda, onlarca öldürülmüş Azerbaycanlı genç askerin cesetlerinin özel depolarda saklanıp ailelerine “satıldığı” ortaya çıkar. Fakat bu olay daha sonraydı, 1992 başlarında ise Mamed, Azerbaycan’ın kahramanlarından biriydi.

Azerbaycan Savunma Bakanlığı 1991 Eylülünde kuruldu ve ülke tüm savaş boyunca ortak bir komuta altında hareket eden orduya sahip olamadı. Atı ay zarfında, 91 Eylülünden 92 Martına kadar Azerbaycan’da Valeh Barşadli, Taceddin Mehtiyev, Tahir Aliyev ve Rahim Ğaziyev olmak üzere resmi olarak dört bakan değişti.

Matematikçi Ğaziyev, Stepanakert’i devamlı bombalayan iki Grad füze bataryası yerleştirmişti Şuşi’ye. Azerbaycanlı subay Azay Kerimov “Bir gece önce kafayı çekmiş olan herkes sabah yarı ayık şekilde uyanıp Gradla Stepanakert’e bilinçsizce ve rasgele ateş edebilir de ateş edebilirdi”,- demektedir.

Stepanakert, sadece Şuşi’den değil, Hocalı ve Malibeyli’den de bombalanmaktaydı. Şubat ayında Karabağ güçleri Malibeyli’deki, Şuşi yakınlarındaki Ğuşçilar, Martuni’deki Ğaradağlu ve Yukhari Veysalu köylerindeki ateş noktalarını ortadan kaldırır. Azerbaycan tarafı Stepanakert üzerine top mermileri atarak cevap vermekteydi. Şubat ayının 16-23 tarihleri arasında Şuşi ve Hocalı’daki mevzilerden yapılan bombardıman sonucunda Stepanakert’te yaklaşık 50 bina yıkılır ve sivil halktan onlarca kişi hayatını kaybeder ve yaralanır. AGİT ara belgesinde “Stepanakert’teki ve daha küçük çapta olmak üzere Şuşi bölgesindeki yıkımlar belirgindir. Grup (AGİT) Stepanakert hastanesinin morgunda yatan ve bir gece önceki top ve füze bataryalarının ateşi sonucu hayatını kaybeden son kurbanları görmüştür. Hastane yöneticisi, geçen gece 17 kişinin hayatını kaybettiğini bildirdi. Dağlık Karabağ yöneticileri, öz betimleme hakkı temelinde bağımsızlık için mücadele edeceklerini açıkladılar”,- denmektedir.

Ermenistan ve Azerbaycan’ın bağımsızlıklarını elde etmelerinden sonra Karabağ çatışması uluslar arası nitelik kazanır. AGİT’nda ABD elçisi ve Karabağ sorunu görüşme sürecinin Amerikan temsilcisi John Mareska, SSCB’nin yıkılışının ardından Sovyet cumhuriyetlerinin bu yapıya dâhil edilmesine kendisinin muvaffak olduğunu belirtmektedir. “Belli bir mukavemetten sonra önerim kabul edildi, daha kesin söylemek gerekirse 92 yılının 30-31’inde Prag’da gerçekleştirilen AGİT toplantısı esnasında. Yine bu toplantı esnasında Kafkasya’da bir çatışmanın var olduğu ve bu çatışmaya AGİT’nın yeni üyelerinin dâhil olduğu belirtilip AGİT’nın özel bir konferans düzenleyerek barışçıl bir çözüm bulmaya çalışması önerisi yapıldı. Beyaz Rusya hükümeti, bu konferansın kendi topraklarında yapılmasını onayladı ve o andan itibaren daha meydana gelmemiş bu etkinlik “Minsk konferansı” olarak anılmaya başlandı. AGİT’a üye ilgili ülkelerin temsilcilerinden oluşan bir heyetin çatışma bölgesini ziyaret etmesi konusunda da anlaştık. ABD donanmasına ait bir uçakla Bakû ile Yerevan’a uçtuk, daha sonra da Rus ordusunun bir helikopteriyle Stepanakert’e”,- diyor Mareska.

AGİT’nın önde gelen görevlilerinden oluşan komite, Karabağ çatışmasının düzenlenmesiyle ilgili 28 Şubat 1992’de bir karar alarak taraflara “Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesinde hemen ateşkes sağlanmasını… ve 20 Şubat 1992 tarihinde Moskova’da Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya dışişleri bakanlarının görüşmesi esnasında varılan anlaşmalara uyulmasını talep eder”. 

Ermenistan’da durum

Çatışmalar, Dağlık Karabağ ve çevresi haricinde, Ermenistan-Azerbaycan sınırı boyunca da devam etmekteydi. Lakin asıl mücadele Dağlık Karabağ’da ve Dağlık Karabağ içindi. Yeni bağımsızlık elde eden iki komşu, fiili olarak bir kan dökülmesi içine girmişlerdi. Bu durumun trajik kanıtı Yerevan, Stepanakert, Bakû ve diğer yerleşim yerlerinde günden güne artan ve altında vatansever gençlerin yaralı vücutlarının yattığı toprak öbekleriydi.

Ermenistan’ın Karabağ savaşındaki rolünü Zori Balayan şöyle betimlemektedir. “Ter-Petrosyan’a yönelik şahsi yaklaşımım, Ermenistan’ın Artsakh’a yardımı konusundaki rolünü objektif olarak değerlendirmemi hiçbir şekilde engelleyemez. Ermenistan tarafından Grad gönderilmemesi durumunda tartışmalarımız anlamsız olurdu, gayet net olarak bu bilince sahibim… yakıt, ekmek, cephane, ilaç tüm bunlar da birer Graddır. Ve tüm bunlar Stoacı bir şekilde tarihsel ve analık görevini yerine getiren aç ve üşüyen Ermenistan’dan yollanmaktaydı”.

Diaspora da vatana olan borcunu namusuyla yerine getirmekteydi. 1992 yılında Los Angeles’te gerçekleştirilen bağış maratonu esnasında Artsakh için 3,5 milyon dolar toplandı, bu miktarın 3 milyonu Kirk Kirkoryan tarafından verilmişti. 92 yılına kadar ve 92 yılından sonra da bağış kampanyaları ve daha farklı şekillerle Diasporanın tüm kuruluşlarının, partilerin, kiliselerin, hayır kuruluşlarının, Kirkoryan gibi şahısların, Ermenistan ve Artsakh’ın yeniden doğuşunda inkâr edilemez yardımları olmuştur.

Savaş sona erip Ermenistan ve Artsakh tekrar elektriğe ve ışığa kavuşmuş olduğunda Vazgen Sargıysan, karanlıktan şikâyet etmek yerine bir mum yakmayı öneriyordu. 1997 yılında, Amerikalı televizyon seyircilerine hitap ederken “Savaşan ülkeyi savaşın sonucuna göre değerlendirmek gerekir. Şunun şurasında 10 yıl sonra, 1991-93 yıllarında Ermenistan’da ne kadar gaz olduğunu, veya olmadığını, kaç ağacın kesildiğini kimse hatırlamayacaktır. Sonuçta tüm bunlar tekrar yerine gelecek şeylerdir. Bizimle ilgili hatırlayacakları şu olacaktır, ülkemiz ayakta kaldı mı, kalmadı mı, yendik mi, yenildik mi, bağımsız mıyız, değil miyiz, nihayet demokratik bir devlete dönüştük mü, insani ve milli değerleri koruyabildik mi, koruyamadık mı?”

Lakin on yıl sonra, Ermenistan’da hâlâ karanlık ve soğuk yılları hatırlıyor ve hatırlatıyorlardı. 16 Kasım 2007 tarihinde yapılan bir miting esnasında Ter-Petrosyan, on binlerce vatandaşa, kendi başkanlığının “astronomik kesinlikle Artsakh savaşı yıllarına denk düşen” bir döneminde, 1992-94 yıllarında, neden karanlık ve soğuk olduğunu açıklıyordu. Eski başkan savaş, silah, cephane, dizel yakıt elde etme, orduyu besleme ve sınır bölgelerini savunma üzerine harcanan imkânların elektriğe ve ısıya rahatlıkla yetecek kadar olduğunu söylemekteydi. “Ermenistan yönetimi, vatandaşlarını büyük zorluklara boğarak, elde ettikleri kıt imkânları tamamen Artsakh’ın var olma ve güvenliğini sağlama işine yatırdı. Halkımızın büyük bir kısmının 92-94 yıllarını “soğuk ve karanlık” yılları olarak kabul ettiğinden dolayı mutluyum, bu ise insanların savaşın getirdiği felaketleri kendi üzerlerinde hissetmemiş olduğunu göstermektedir. Hâlbuki Artsakh’a gitmiş binlerce Ermenistanlı gönüllü, onların aileleri ve sınır bölgelerinde yaşayanlar için bu yıllar kan, ceset, yaralı, bombalanma ve yıkım yılları olmuştur, bu fedakârlıkların bedeli ise kurtarılmış Artsakh’tır. “Soğuk ve karanlık” yıllar, nesiller tarafından kahramanca mücadele ve savaş galibiyeti yılları olarak değerlendirilecektir. Lakin bu açıklamalarım çoğu kişinin şüphelerini ortadan kaldırmayacaktır, bunun bilincindeyim. Bu durumda sadece, Artsakh’ın kurtuluşu için kendisine verdiğimiz eziyetlerden dolayı halkımızın affına sığınmak kalıyor”.

Vazgen Manukyan, Ter-Petrosyan’ın önerisiyle savaşın en ağır döneminde, 92 yılının sonbaharında, savunma bakanlığı görevini üstlenir. Manukyan, karanlık ve soğuk, ekonomik yoksunluk ve insanların eziyetleri haricinde birçok konuda Ter-Petrosyanı tenkit etmiştir. “Karabağ, ulusu birleştiren bir sorundu. Geçmiş yüzyıllar boyunca Ermeniler toprak ve insan kayıpları verdiklerinden dolayı kompleks elde etmişlerdi. Karabağ sadece bölge sorunu değildi, daha doğrusu bölge sorunu değildi. Sanki günahlarımızı affettirmek, hem vatandaşlarımızı savunmak, hem de Ermeni halkına ait alanı korumak istiyorduk, son parçası kalmıştı. Psikolojik açıdan Karabağ’ın anlamı, başka herhangi bir sorundan çok daha büyüktü ve öyle olarak da kaldı, çünkü Karabağ’ı kaybedersek tekrar aynı komplekslerin içine düşeceğiz, Karabağ, Ermeni halkını komplekslerden “kurtardı”. Karabağ ordusu ve Karabağlılar çok büyük rol oynadılar, fakat Ermenistan olmadan hiçbir şey mümkün değildi”.

Ekonomik açıdan Ermenistan ve Karabağ, Azerbaycan da dâhil olmak üzere son derece ağır bir dönem yaşıyorlardı. Baltık ülkeleri hariç, tüm Sovyetler Birliği cumhuriyetleri bağımsızlıklarını hemen-hemen aynı şartlar altında elde ettiler (kazandılar). Derin ekonomik kriz, devalüasyon, günden güne boşalan dükkânlarda en önemli malların eksikliği. Lakin en ağır durum Ermenistan’daydı. Ermenistan’a giren yollar ve gaz boruları Azerbaycan tarafından muhasara altına alınmıştı. Karabağ savaşı Yerevan-Bakû rekabetine dönüşmekteydi. Birkaç yüz bin Ermeni 88 Aralığında meydana gelen deprem neticesinde evlerini kaybetmiş, birkaç yüz bin ise Azerbaycan’dan kovulmuş, bunların bir kısmı Ermenistan’a yerleşmişti.

Ermenistan’ın eski başkanlarından (1992-93) Khosrov Harutyunyan’ın sözleriyle, üretim felç olmuş, ekonomik sistem çalışamaz durumda, sosyal durum düşündürücüydü. Halk şaşkındı, üstelik bu durum bağımsızlığın daha ilk yılında. Bağımsızlığın bedeli bu mu diye soruyordu insanlar. “Buna paralel olarak, Dağlık Karabağ konusunda Azerbaycan’la olan çekişme adım-adım düzenli savaş karakteristiği taşımaya başlamıştı. Bunlar, gönüllü grupları çatışmaları değildi. Artık bağımsız olan iki ülke arasında, istesek de, istemesek de bir çatışmaydı ve burada devlet kuruluşları çatışıyordu”,- diyor Harutyunyan.

Bir diğer eski başbakan (1993-96) Hrant Bagratyan’ın yaklaşık hesaplarına göre savaş yıllarının götürdüğü “Ermenistan’ın devlet imkânlarının %65-70’iydi, insan kayıplarının ise telafisi mümkün değildi”. Bagratyan’a göre Ermenistan serbest fiyat siyasetini tam zamanında ve çok hızlı ele aldı. “Toprağı köylüye vermek doğruydu, toprak ekilmeden kalmadı. Hem deprem, hem de savaş nedeniyle Ermenistan’da ekonomik çöküntü büyük oldu. 1990 yılında herhangi bir ekonomiste veya siyasetçiye, bağımsızlık sonrası Ermenistan’ın durumunu nasıl gördüğü sorulduğunda, hepsi de tek bir ağızdan Ermenistan için en gerekmeyen şeyin bağımsızlık olduğunu belirtirlerdi. Fakat sorun bu değildi, sorun, bağımsızlığın kaçınılmaz olmasıdır”.

Bağımsızlığını yeni kazanmış ülke savaş, soğuk, karanlık ve göç yıllarına giriyordu. Ermenistan ve Dağlık Karabağ kendilerine dayatılan ve kaçınılmaz gibi görünen bir savaştan galip gelecek, bu galibiyet için çok büyük bedel ödenecekti. Lakin hürriyet ve bağımsızlığın bedeli budur ve karşılığını ödemeyen halklar tarih sahnesinden sessizce uzaklaşırlar.