Tatul Hakobyan’ın Karabağ güncesi; Yeşil ve Siyah kitabınden alıtı, Onikinci bölüm
Rus yazar İnessa Burgova 1991 yılının Nisan ayında Şahumyan’dan1 “Sovyet Karabağ’ı” gazetesine şöyle haber geçmekteydi. “30 Nisanda sabaha karşı Getaşen ve Martunaşen üzerine geniş çaplı bir saldırı başlamıştır. Azerbaycan OMON’u Getaşen’e girmiş ve kanlı saldırı sonucunda 35 Ermeni ölmüş, yüzden fazlası yaralanmıştır”.2
Getaşen ve Martunaşen sakinleri Mayısın ilk günlerinde telgraflar gönderir. “Yalvarırız, kurtarın bizi. Sovyet ordusu, Sovyet vatandaşlarını yok etmektedir. Havadan ve karadan, toplar ve otomatik silahlarla ateş ediyorlar. Bizi tanklarla eziyorlar. Azerbaycan OMON’u çocuklarımızı, kadınları ve yaşlıları esir götürüyor. Evlerimiz yağmalanıp ateşe veriliyor”.
1991 yılı, Sovyetler Birliği’nin artık şekilci varlığının son yılıydı. Kızıl Ordu, ilkbaharda 70 yıllık tarihinin belki de son askeri harekâtını, meşum “Çember”i gerçekleştirdi. Dağlık Karabağ’da ve kuzeyinde, Şahumyan’da ve Getaşen’de gerçekleşen, bir taraftan yerel Ermeniler ve yardıma koşan gönüllüler, diğer taraftan ise Sovyet ordusu ve ona destek veren Azerbaycan polisinin silahlı birlikleri arasında gerçekleşen, eşit olmayan bir savaştı bu.
Sovyetler Birliği derin bir siyasi ve ekonomik buhran yaşamaktaydı. Kremlin’de iki büyük yönetim kolu ortaya çıkmıştı, yönetimi ve imparatorluğun önlenemez sonunu önlemek niyetiyle son çabaları sarf eden ve Ağustos’ta darbe (başarısız) gerçekleştirecek olan eski üst düzey sınıfı ile batının ve Sovyet halklarının büyük bir bölümünün desteğine sahip olan demokratik güçler. Milli sorunlar, SSCB cumhuriyetlerinde ön plana çıkmıştı.
En karmaşığı Transkafkasya’ydı. İlan edilmemiş Karabağ savaşına bir yenisi eklenmekteydi. Gürcistan polisi ve milli birlikler düzeni sağlama bahanesiyle 6 Ocak 1991’de Güney Osetya’nın idari merkezi olan Tsıkhinval’e girer. Gürcü-Oset ihtilafı baş gösterir. Abhazya savaşı gelişmeye başlar.
Ermenistan ve Azerbaycan’da farklı siyasi durumlar hâsıl olmuştu. Ermenistan’da, Sovyetler Birliği’nden ayrılma siyaseti güden Ermeni Milli Hareketi yönetime gelmişti, Azerbaycan’da ise komünistler yönetmeye devam etmekteydi. Kremlin, Transkafkasya’daki siyasi ve ekonomik etkisi her ne kadar zayıflamış olsa da, benzer şartlar altında açıkça Mutalibov’a destek vermekteydi.
Polyaniçko, 1990 yılının Ocak ayı sonlarında Bakû’den Stepanakert’e gelip Müteşebbis Heyet’le birlikte çalışmalara başlamıştı. Volski’nin çekilmesinden sonra Dağlık Karabağ’da bölge meclisinin Yürütme Komiserliği tekrar tesis edilmiş ve başkanlığına Semyon Babayan seçilmişti. Babayan “Polyaniçko’nun gelmesiyle birlikte, üzerinde Ermenistan bayrağının dalgalandığı, bölge yürütme komiserliği binasına taşındım, bölge komiserliği binasının üzerinde ise Azerbaycan bayrağı vardı. Polyaniçko, bizim tarafımızdan bazı kişilerin Müteşebbis Heyet’e girmelerini çok istiyordu. Bizim bilgimiz dâhilinde ve bilgi getirme amacıyla iki kişi Müteşebbis Heyet’in çalışmalarına katıldı. Ben sadece bir kere görüştüm Polyaniçko’yla. Ararat Dallakyan’ın uçağı Laçin üzerinde düştüğünde. Polyaniçko beni havaalanından çağırdı, tek görüşmemiz bu oldu”,- demektedir.3
Hukuki açıdan Dağlık Karabağ’ın yönetimi Müteşebbis Heyet’e ait olup polis, güvenlik teşkilatı ve bölgede konuşlandırılmış beş binin üzerindeki Sovyet ordusu buraya bağlıydı. Sokağa çıkma yasağı konmuştu ve toplantı, yürüyüş, gösteri ile grev yasağı vardı. “Milli düşmanlık ve toplum düzenini bozmaya teşvik eden, bölücü haberler yayanları tevkif ederek 30 gün tutuklu halde bulundurup idari veya cezai sorumluluğa mahkûm etme hakkına haizdi”. Sokağa çıkma yasağı öncelikle Ermenilere yönelikti. Azerbaycan, Kremlin’in onayıyla tehcir uygulayarak Karabağ Hareketi’ni kırmayı deniyordu.
Getaşen bölgesindeki Azat ve Kamo köylerinin sakinleri Mart ayında evlerini terk etmişlerdi.
Mihail Gorbaçov, Sovyetler Birliği’ni kurtarmak amacıyla son bir deneme yapar. 17 Mart 1991’de SSCB’ni ayakta tutma referandumu yapılır. Vatandaşların dörtte üçü Sovyet ülkesinin var olması lehinde oy kullanır. Azerbaycan da oylamaya katılıp olumlu oy kullanır, Ermenistan ise Gürcistan, Moldova, Letonya, Lituanya, Estonya ile birlikte referandumu boykot eder. Ermenistan Meclisi 1 Martta ülke sathında referandum yapılmasını reddederek, kendi bağımsızlık referandumunu yapma kararı alır.
Dağlık Karabağ, referanduma genel oylama olmadan katılır, bu durumu Semyon Babayan şöyle açıklamaktadır. “Azerbaycan’ın oy pusulalarıyla katılmamız gerekiyordu, fakat farklı bir şekil olarak 17 Marttaki genişletilmiş oturumla katılmaya karar verdik. Bölge idare komiserliğinin 12 Haziran 1988 kararıyla Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi, Azerbaycan bünyesinden çıkmış olarak kabul edildi. Bu karar uyarınca referanduma katıldık, yani Dağlık Karabağ kendi başına Sovyetler Birliği’ne katılmaktaydı ve biz Birliğin var olması taraftarıydık”.
Zarduşt Alizade, “Azerbaycan’daki oylama halkın kesin ilgisizliği altında geçti, fakat resmi netice, seçmenlerin %95’inin “yenilenmiş Birlik” taraftarı olduğu müjdesini vermekteydi. Ermenistan, referandum yapmayı reddettiğinden dolayı Moskova onu cezalandırmaya karar verdi. Fakat nasıl? Her zaman olduğu gibi askeri güçle, fakat sorumluluğu Azerbaycan’a yükleyerek. Gorbaçov, tam o sırada “Çember” operasyonunu gerçekleştirme onayı verdi. Gorbaçov’un arzusunu gerçekleştirme konusundaki temel sorumluluğu Polyaniçko kendi üzerine alarak şiddetli tenkide maruz kaldı. Tüm tenkitler Azerbaycan, Mutalibov ve Azerbaycan OMON’una yöneldi. Lakin tam da kendisine yönelik tenkitler basit vatandaşın gözünde Mutalibov’un kredisini yükselterek ‘milli kurtarıcı’ olarak kabul edilmesine yaradı”,- diye yazmaktadır.4
16 Nisanda, Ermenilerin tehcirine hukuki kılıf uydurup Getaşen ve Martunaşen’de “kimlik kontrolü” gerçekleştirme kararı alınır.
“Mutalibov, Azerbaycan anayasasına uymamaları durumunda Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi, Şahumyan bölgesi ve Getaşen sakinlerini tehcir etme konusunda güvenlik güçlerine çağrıda bulunmuş ve bu çağrıyı 27 Nisanda Azerbaycan televizyonundan tekrarlamıştır. Akabinde, 19 Nisandan başlayarak, Sovyet ordusunun doğrudan katılımıyla tehcir başlamıştır”,- diyor Ter-Petrosyan.
Mutalibov’un yorumu farklıdır. “Sorunu bu bağlamda ortaya koymak için yeterince hakkımız olmasına rağmen zoraki göçle ilgili hiçbir konu ortaya atmadık ve atmıyoruz, benzer iddialar berrak suyu bulandırmaktan ibarettir. Unutmayınız ki, kısa sürede 200 bine yakın Azerbaycanlı Ermenistan’dan kovuldu ve bu insanlar bir nesilden fazla orada yaşamaktaydı. Azerbaycan’da yaşayan Ermeniler Azerbaycan ve SSCB anayasalarına uymaya zorunludur”.5
Hâsıl olan ağır durumdan bir çıkış bulmak ümidiyle Ter-Petrosyan Moskova’ya gider ve 3 Mayısta Mutalibov ve Gorbaçov’la görüşür. Gorbaçov, ertesi günü KGB başkanı Krüçkov aracılığıyla bir açıklama yapar “Getaşen ve Martunaşen sakinlerinin göç ettirilmesi sorunu ortadan kalkmıştır, hiç kimse bu köylerin sakinlerini yerleşim yerlerini terk etmeye zorlayamaz”.
Lakin Martunaşen’in ve yaklaşık iki bin haneye sahip Getaşen’in sakinleri yerlerinden kovulup Ermenistan ile Sovyetler Birliği içinde darmaduman edilirler.
Ormanlar, dağlar ve vadilerden geçirerek 200 köylüsünü Getaşen’den çıkartıp kurtarmış olan ve bu arada iki kere yaralanan 67 yaşındaki Yeğiş Markosyan “Hani kurt koyun sürüsüne dalar ve beşi bir yere, onu bir yere, yirmisi bir yere kaçar ya, Getaşen de böyle darmadağın oldu”, -demektedir. Boğuk sesli bu adam üç kez evinden yurdundan edilmiştir. Şimdi ise çocukları ve yaklaşık kırk Getaşenli aileyle birlikte Karvaçar’da (Kelbacar) yeni bağlar dikmekle meşguldür.6
Savaş ve kuklalar
Babası, Ermenistan ulusal kahramanı Tatul Kırpeyan, Getaşen’de haince öldürüldüğünde Aspram Kırpeyan bir yaşındaydı. “Babam Getaşen’deydi ve Yerevan’a gelemiyordu. Arkadaşı, Artur Karapetyan vasıtasıyla bana bir kukla gönderdi. Lâlettayin bir kuklaydı, diğer kuklalarımdan bir farkı yoktu. Bu kuklayı elime aldığımda annem elimden alıp “Bırak, bununla oynama”, -diyordu. Küçükken bunu anlayamıyordum, fakat büyüdüğümde anladım ki, bu benim hayatımda aldığım en değerli hediyeydi, babamın hatırası”.7
Getaşen’de konuşlanmış Sovyet dördüncü ordusunun 23. Tümeninin ağır silahları ve Azerbaycan OMON’u ile silahlı birlikleri 30 Nisan 1991’de Getaşen ve Martunaşen’e girer. Tatul Kırpeyan ve birkaç arkadaşı aynı gün öldürülürler.
Vardan Hovhannisyan, Kuzey Artsakh [Karabağ] olaylarını filme almıştı. Kırpeyan’ın ve Karapetyan’ın öldürülmelerini hayatının en büyük kayıpları olarak kabul etmekte, “Onlar ilk kurbanlardı, bu olaydan sonra ciddi bir savaşın başlamış olduğunu ve Getaşen’in bunun başlangıcı olduğunu anladık”,- demektedir.
Getaşen’i savunan yerli halk ve Ermenistan’dan onlara yardıma gelmiş olan gönüllüler, Sovyet ordusuyla birlikte OMON’un da köye gireceğini beklemiyorlardı. “Bu, sadece kimlik kontrolü değil, aynı zamanda dayak ve kurşuna dizmeydi. Köylüler köyün merkezine doğru kaçmaya başladılar, çünkü OMON her yandan saldırıyordu. Hemen tüm köylüler köy meydanında toplandı. Bu meydanda iki zırhlı araç durmaktaydı. Çember daraldığında Tatul araçlardan birinin üstüne fırladı, el bombasının pimini çekti ve Rus subayını tehdit etti, “Yeter, ya askerleri geri çekme emri verirsin, ya da el bombasını içeri atarım”. Ben, Tatul’un birliğindeki gençleri hep arka plandan çekerdim, çünkü Sovyet zamanıydı, KGB vardı, içişleri bakanlığı vardı, fakat bu kareleri yakından çekiyordum. Tatul sakallıydı, el bombasının pimini çekmişti, bir-iki metre uzaklıkta ise dehşet dolu yüz ifadesiyle Rus subayı duruyordu. Yan taraftaki zırhlı araç üzerinde üç-dört Rus askeri “kalaşnikof”ları Tatul’a doğrultmuşlardı. Bu sahne beş-on dakika boyunca sürdü. Belki daha da kısaydı, fakat bana uzun gibi geldi”,- diye anlatıyor Hovhannisyan.8
Kırpeyan, Albay Maşkov’u Sovyet askerlerinin ve OMON’un çekilmesi konusunda ikna etmeye başarır. Birlikte görüşmelere giderler, arkalarından silah sesleri gelir. Tatul öldürülür, Maşkov ise yaralanır. Tatul, Ruslar veya Azerbaycanlılar tarafından haince öldürüldü.
Rus gazeteci Vladimir Yemelyanenko, Sovyet ordusu ve Azerbaycan polis güçleri tarafından gerçekleştirilen cezai operasyon günlerinde Getaşen’de bulunuyordu. “Askeri konvoyu hastanenin önünde durdurdular ve OMON şimşek hızıyla binayı sardı. Binanın önünde kanlar içinde cesetler vardı. Bazılarının kulağı kesilmiş, yüzleri parçalanmıştı. Kurşunlardan eleğe dönüşmüş olan binadan ölüm kokusu geliyordu. Koridorlarda, yerlerde ve yataklarda oturur ve yatar halde insanlar vardı… gözlerini kırpmadan, ifadesiz bir şekilde bir noktaya bakıyorlardı”.9
Getaşen ve Martunaşen tehciri devlet eliyle ve Kremlin’in bilgisi dâhilinde yapılmıştı. Kimlik kontrolü bahanesiyle 24 Ermeni köyü boşaltılıp, 100’e yakın insan öldürüldü, birkaç bin kişi evlerinden edildi.
Ter-Petrosyan’ın Moskova ziyareti, Gorbaçov ve Mutalibov’la yaptığı görüşmeler, Ermenilerin yurtlarından kovulmasını engelleyememişti. Sovyet ordusu, Dağlık Karabağ haricinde Ermenistan’ın kuzeyinde de cezai operasyonlar gerçekleştirir. Bir haftadır ablukaya alınmış olan Voskepar10 Köyünde, 5 Mayısı 6’ya bağlaya gece, çoğunluğu polis olmak üzere 18 Ermeni katledilir. Bazıları esir alınır ve yaralılardan üçü Gence hapishanesinde hayatını kaybeder.
Birkaç gün önce Voskepar’da bulunup katliamın görgü şahidi olan Rus milletvekili Anatoli Şabat, 1991 Mayısında Moskova’daki Manej Meydanı’nda yaptığı konuşmasında, olayın “Merkez ve Azerbaycan hükümeti tarafından” önceden planlanmış bir operasyon olduğu, Sovyet askeri güçleri tarafından “terör gerçekleştirildiği, resmi polislerin silahsızlandırılıp öldürüldüğünü” belirtmiştir.
Sovyet komandoları, Voskepar’daki gönüllü gruplarını silahsızlandırma bahanesiyle köyü ablukaya alır. Eski polislerden Georgi Koçaryan esir alınıp Gence hapishanesinde 101 gün tutulur. 18 kişilik Noyemberyan bölgesi polis grubu ve 6 sivil nöbet değiştirmeye gidiyorlardı. Abluka altındaki Voskepar’a ancak dağlık tali yollardan ulaşmak mümkündü. Sovyet askerleri pusu kurmuşlardı ve polisler tuzağa düşer. Güç dengesi orantısızdı, komandolar hemen saldırıya geçer. Koçaryan, yaralanıp esir alınanların hafızalarında bu 15-20 dakikanın bir kâbus olarak kaldığını belirtmektedir. Sovyet askerleri, polislerin büyük bir kısmını öldürdükten sonra hayatta kalanları ve yaralıları, onları neyin beklediğini bilmelerine rağmen, Azerbaycan OMON’una teslim ederler.
“Bizimkilerden Armen de yaralıydı, Kazakh yolunda ellerimde öldü. Öğrencilik yıllarından arkadaştık. Yere düşmesin diye tutuyordum onu arabada. Hayatta kalan bizleri önce Kazakh, daha sonra ise Gence hapishanesine naklettiler. Üç ay boyunca her gün dayak ve işkence vardı. Sadece son günlerde, değiş-tokuş sorunu çözüldüğünde yaklaşımları değişti”,- diyor Koçaryan.11
Polyaniçko’ya suikast
TASS muhabiri Vladimir Gondusov, Dağlık Karabağ bölge komitesi binasının ikinci katından üçüncüye çıkıyordu. Düzenleme komitesi yöneticisinin yazıhanesinde doktorlar Viktor Polyaniçko’ya pansuman yapıyorlardı. “Sözlerini hatırlıyorum, -bunun üçüncü suikast olduğunu muhakkak yazın-”,- diye yazıyor Rus gazeteci.12
10 Mayıs 1991’de, Stepanakert spor sahasından bölge komiserliği binasına roket atılır, fakat Polyaniçko mucize eseri kurtulur. Artsakhlıların, Polyaniçko ve sıkıyönetim komutanı Safonov’a karşı benzer yaklaşım içinde olmaları için sayısız nedenleri vardı.13
Polyaniçko, Azerbaycanlılar ve Türk Mesketler için Hocalı şehrini imar edip, Stepanakert’in banliyösü olan Kırkıjan’a Azerbaycanlıları yerleştiriyordu. “Volski’nin zamanında birbirimize taş atıyorduk, Polyaniçko zamanında birbirimize ateş etmeye başladık. Çok iyi hatırlıyorum, Şuşi’deki bir cenaze esnasında Ermenilerden intikam alma çağrısında bulundu”,-diyor Şuşili Azerbaycanlılardan Ramil Ğambarov.14
İlk defa Polyaniçko tarafından Afganistan’ın Kandahar şehrinde gerçekleştirilen “çember” operasyonu, Karabağ’da mükemmelleştirilip yenileştirildi. Ermenilere, ateş altına alınan köylerden kaçma imkânı veriliyor, Sovyet merkezi televizyonunun gösterdiği röportajlarda ise evlerinden kovulanlar hayatlarını kurtardığından dolayı Sovyet ordusuna teşekkür ediyorlardı.15
1990–1991 yıllarında Karabağ’da yaklaşık 40 bin Azerbaycanlı yaşamaktaydı. Bunların büyük bir kısmı Şuşi, Hocalı ve Karabağ’ın bazı köylerinde gruplaşmıştı. Düzenleme komitesinin çalışmalarına onay verip Polyaniçko’yla sıkı işbirliği içindeydiler. Ermeniler için durum farklıydı.
Rauf Racabov, 1990 yılında Dağlık Karabağ’a yerleşmiş olup Düzenleme komitesi yönetimi ve Bakû merkez yönetimi için raporlar hazırlayan on kişilik Azerbaycanlı uzmanlar grubuna önderlik yapmaktaydı. “İki bina yan-yanaydı, bölge komitesinde Polyaniçko vardı, bölge yürütme komitesinde ise Ermeniler, fakat işbirliği yoktu. Sadece Yürütme komitesi ile bölgeler, köyler arasında belli bir işbirliği vardı. Ne de olsa köyün sayısız problemlerini çözmek gerekirdi. Yürütme komitesi Moskova’yla işbirliği yapacağına, yerel Ermeni yönetimiyle yapsaydı daha doğru olurdu”,- diyor Racabov.16
Polyaniçko’nun yürütme komitesi ve “çember” operasyonu, Karabağ hareketine indirilen kesin bir darbeydi. İlkbahar ve yaz aylarında hareketteki ilk çatlaklar baş gösterdi. Artsakhlı aydınların ve memurların bir kısmı, bu cehennemi durumdan çıkış yolu olarak Azerbaycanlılar, yani resmi Bakû’yle anlaşıp Karabağ’ın Ermenilerden boşalmasının önünün alınmasını öneriyorlardı. Bir diğer grup ise, taviz vermenin teslimiyet ve harekete ihanet olduğu üstünde duruyordu. Üçüncüler ise orta çizgiyi tutmuş, zaman kazanmak niyetiyle Azerbaycan yönetimiyle görüşmelere girmeyi öneriyorlardı.
16 Mayıs 1991’de Artsakh’ın yetkili temsilciler meclisi, ihtilaf içinde bulunan taraflara Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’yle ilgili kabul edilen ve anayasaya aykırı olan kararları gözden geçirme çağrısı yapar. Meclis tarafından, Polyaniçko’yla görüşecek ve Artsakhlı Ermenilere karşı yürütülen şiddet eylemlerine son verme taleplerini iletecek olan beş kişilik bir heyet seçilir. Yürütme komitesi başkanı ret cevabı verir.
Hareketin üyelerinden büyük bir grup daha önceden Moskova’ya bir mektup göndererek “çember” operasyonuna son verilmesini rica etme kararı almıştı. Mektup, Haziranda Kremlin’e ulaştırılacaktı. Heyet üyelerinden Levon Melik-Şahnazaryan şöyle anlatmaktadır “Mektubun içeriği şöyleydi, -ne yapmışsak yanlış yapmışız, özür diliyoruz, Ermeni katliamına son verin, biz de sizin siyasi kararlarınızı kabul ediyoruz-. Ben köpürerek bir konuşma yaptım ve benzer bir mektup göndermenin sadece Dağlık Karabağ’a değil, tüm Ermeni dünyasına ihanet olduğunu, bunun teslim olmak manasına geldiğini, teslim olanın ise sonuna kadar dize getirildiğini söyledim. Mektubun içeriğini değiştirecek olan iki değişiklik önerdim. Mektup gönderildi, heyet Moskova’ya gitmeden önce Yerevan’da Ter-Petrosyan tarafından kabul edildi”. 17
23 Mayıs 1991’de bölge komitesi ve Stepanakert’in şehir komitesinin ortak oturumu yapılır. Semyon Babayan tarafından bölgede oluşan durum takdim edilir, daha sonra da katılımcılar istişareye başlar. Bu görüşmelerin ana teması şuydu, yürütme komitesiyle hemen görüşmelere başlamak mı, yoksa Azerbaycan’la tüm ilişkileri kesmek mi?
Henrikh Poğosyan, güçler dengesinin olumsuz olduğundan dolayı Azerbaycan ve Kremlin’e karşı silahlı direnişin bir perspektifinin olmayacağını belirtir ve görüşmeler yolunu seçer.
Robert Koçaryan’ın yaklaşımı ise şöyleydi, Azerbaycan tarafıyla görüşmelere gitmeye onay vermenin Bakû tarafından teslimiyet olarak algılanacağıydı. Azerbaycan’ın ilk yapacağı şey Karabağ tarafının kabul etmiş olduğu siyasi kararların iptal edilmesini talep etmek olacaktır. Koçaryan, görüşmeler fikrine son derece dikkatli bir şekilde yaklaşılması ve milli bir harekete dönüştürülmemesi gerektiğinin altını çizmekteydi.
Arkadi Manuçarov, görüşmelere gitme önerisini prensip olarak kabul edilebilir görüyor, fakat öncelikle sorunları tespit etmek ve sadece bu sorunlar çerçevesinde görüşmelere başlamak gerektiğini düşünüyordu. Daşnaktsutyun temsilcisi Georgi Petrosyan, Kremlin’in tutumunu yumuşatacağına dair hiçbir garanti bulunmadığından dolayı görüşmeler fikrini tasvip etmiyordu.18
24 Haziranda Moskova’ya giden Karabağ heyeti SSCB başkan yardımcısı Genadi Yanayev, Yüksek Sovyet başkanı Anatoli Lukyanov, savunma bakanı Dmitri Yazov, içişleri bakanı Boris Pugo ve eski dışişleri bakanı Eduard Şvardnadze tarafından kabul edilir. Şvardnadze haricindekiler darbe hazırlığı içinde olan meşhur darbecilerdi.
“Heyet başkanı Henrikh Poğosyan’dı, bu heyette Şımavon Petrosyan, Georgi Petrosyan, Karen Baburyan, Maksim Mirzoyan ve ben vardık. İlk görüşmemiz Yanayev’leydi. Pugo ile yaptığımız görüşmede Poğosyan, Ermenilere karşı sürdürülen operasyona son vermelerini rica etti. Ben sert bir konuşma yaptım, heyecanlıydım ve korkmuş. Konuşmamın içeriği, biz size savaş ilan ediyoruz, oldu. Birkaç kere tekrarladım size savaş ilan ediyoruz diye, fakat kendimi kaybetmiştim, bunun artık diplomasiyle bir ilgisi yoktu, lakin o anın en doğru diplomasisi de buydu”,- diye anlatıyor Melik-Şahnazaryan.
19 Temmuz 1991’de Stepanakert’te Dağlık Karabağ bölge meclisinin oturumu yapılır. Oleg Yesayan bu oturuma katılmıştı. “Bakû’nün önerisini kabul ederek Azerbaycan’daki başkanlık seçimine katılmalı mıydık? Bakû’ye, görüşmelere gitmek Moskova’nın önerisiydi. Seçimlere katılma önerisini görüşüp reddettik, fakat Bakû’ye heyet gönderme kararı aldık. Vakit kazanmak için gerekliydi bu. Leonard Petrosyan, Georgi Petrosyan, ben ve daha başkaları bu görüşmeye katıldık. İçlerinde Serj Sargıysan ve Robert Koçaryan da olmak üzere hareketin siyasi önderlerinin bu karardan haberleri vardı. Vakit kazanmak ve radikal adımlardan kaçınmak amacıyla bir heyet gönderme kararı alındı”.19
Daşnaktsutyun temsilcisi Georgi Petrosyan, Bakû’yle görüşmelerde bulunmak önerisine kesin olarak karşıydı. “1988 yılında başlamış olan Karabağ Hareketi, sınırlandırılmış haklar ve totaliter devlet tarafından baskı altında bulunan adalet sorunu üzerine kurulmuştu. Biz hareketimizle, son derece barışçıl bir şekilde bu hakkı hayata geçirmeye başladık. Bunun karşılığı, Sumgait’teki Ermeni katliamları oldu. Hukuk sorunu, milletler arasında çatışma alanına kaydı. Bizim adalet sorunumuza Bakû’de karar verileceğine karşıydım, fakat Bakû’yle irtibat içinde olmamak için değil. Olay şuydu, biz hukuk sorunumuzu başkasına verecek miyiz, vermeyecek miyiz? Bakû’ye gidip, iç işlerimize müdahale etmenizi kabul ediyoruz mu diyecektik”?20
Boris Aruşanyan durum faktörüne önem vermektedir. “Polyaniçko, Artsakh’ı terörize ediyordu. 1991 baharında “çember” meydana geldi, Azerbaycan, Moskova’nın yardımıyla Artsakh’ı dize getirip bazı bölgeleri Ermenilerden temizleyerek, Azerbaycan bünyesinde bir tür sömürge statüsüne bizi ikna etmek istiyordu. Aydınlarımızın bir kısmı, hiç değilse asgariyi elde tutabilmek için bu tavizleri vermemiz gerektiğini düşünüyordu. Benim de içinde bulunduğum bir kısım, radikal tutum içindeydi. Azerbaycan’a yapılacak herhangi bir tavizin hiçbir netice vermeyeceğine inanmaktaydık. Üçüncü bir grup ise orta yolu tutmuştu. Bunlar, zaman kazanmak istiyordu. Bakû’ye giden heyetin üyeleri onlardan oluşmaktaydı. Tabii ki bu insanlar Azerbaycan bünyesinde kalmayı yürekten istemiyorlar, fakat bu şekilde zaman kazanmayı düşünüyorlardı”,- diyor Aruşanyan.21
15–16 Temmuzda Yerevan’da yapılan üç günlük sıkı parlamento görüşmeleri sonucunda ve Levon Ter-Petrosyan’ın müdahalesiyle, Karabağ heyetinin Bakû’ye gitmesi ve Mutalibov’la görüşmelerde bulunmasına yeşil ışık yakıldı. Karabağ heyeti 20 Temuzda Bakû’de Mutalibov’la görüşür ve Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi kurumlarının “SSCB ve Azerbaycan anayasaları temelinde” görüşmelerde bulunmaya hazır olduklarını bildirip, Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi yerel seçimlerinin takvimini görüşmek arzusu bildirir.
Zori Balayan şöyle yazmaktadır “Dağlık Karabağ yeraltı teşkilatının aldığı ve 16 Temmuzda Ermenistan meclisinin de onayladığı kararı bugün hiç kimsenin tenkit etmeye hakkı yoktur. En azından, galiplerin yargılanmadığından dolayı hakları yoktur… Bakû’ye gidenlerden biri olan Valeri Grigoryan hayatını kaybetti. Bakû’den Stepanakert’e döndükten sonra öldürüldü. Bu adil insanın maalesef Polyaniçko’nun titizlikle hazırlamış olduğu propaganda planına kurban gittiğini çoğu kimse bilmiyordu. Polyaniçko, o günlerde fitne amaçlı ve Karabağlı vatanseverlerden herhangi birinin “kendi infazını” gerçekleştireceğini hesaplayıp, Bakû’deki toplantıya katılanları, özellikle de Valeri’yi tüm dünyaya methetmekteydi”.22
Karabağ Hareketi üyelerinden Janna Galıstyan 1999 sonbaharında İsveçli yazar Erik Melander’e şöyle söylemekteydi “Benzer bir belgeyi kim imzalasa imzalasın geçerliliği olmazdı, çünkü ne biz ne de halk bunu kabul etmezdi. O kişi (imzalayan) hayatını tehlikeye atmış olurdu, böyle biri, en yakın arkadaşımız dahi olsa öldürülürdü”.23
Melik-Şahnazaryan’ın söylediğine göre, Artsakh’ta Polyaniçko’yla işbirliği yapan çevreler yoktu, fakat şahıslar vardı ve bunlardan biri de Valeri Grigoryan’dı. “1991 Temmuzunda Bakû’ye giden heyet, milletin belkemiğini kırıyordu. Bu cinayetin gerekli olduğu kanısındayım. Dahasını söyleyeyim, Bakû’ye giden heyetin başında bulunan Leonard Petrosyan, listede ben de var mıyım diye soruyordu. Valeri boşuna hedef seçilmemişti, bu sadece Bakû’ye gitmesiyle ilgili değildi, attığı diğer adımlar da vardı”.
Valeri Grigoryan, 10 Ağustosta, günümüzde Azatamartikner olarak anılan sokakta vuruldu. Grigoryan’a sıkılan 18 kurşundan 11’i vücudunu delip geçerken, 7’si vücudunda kalmıştı. Mermilerden 5’i adli tıp incelemesi için Bakû’ye gönderildi. Cinayetin faillerinin bulunması için dosyayı Bakû’ye devretmek, bu cinayeti örtbas etmek içim uygulanan akıllı, fakat aynı zamanda hınzırca bir yaklaşımdı.
Valeri’nin oğlu, Artsakh kurtuluş savaşına katılmış ve iki kez yaralanmış olan Artur Grigoryan, babasının cinayet sebebinin siyasi olduğunu sanmaktadır. “Suçluların kimliği tespit edilemediğinden dolayı dosya kapatılmıştır”. Artur birçok kişiyle görüşüp, veriler toplayarak babasının neden öldürülmüş olduğunu anlamaya çalışmakta, fakat şimdi bunun zamanının olmadığı cevabını almaktadır.24
“Valeri, Karabağ sorununun barışçıl düzenlenmesi taraftarıydı. Kocamın öldürülmesi, Dağlık Karabağ’daki ilk siyasi cinayetti. İkincisi, Artur Mıkırtiçyan’dı. Volski, zamanında Valeri’yi beraberinde Moskova’ya götürmeyi önermişti. Gitseydi bugün hayatta olur ve Karabağ’a destek olurdu. Valeri’nin öldürülmesinden sonra kendimize gelmiş değiliz”,-diyor Arega Hayrapetyan, Valeri’nin eşi.25
- Şahumyan, Dağlık Karabağ’ın kuzeyinde komşu bir bölge olup, Azerbaycanlıların kontrolüne geçmeden ve Ermenilerin bölgeden sürülmesinden önce nüfusunun %80’den fazlası Ermenilerden oluşmaktaydı.
- Sovyet Karabağ’ı, gazetesi, Stepanakert, sayı 80, 2 Mayıs 1991. İki gün sonra, 4 Mayıs nüshasında gazete Getaşen ve Martunaşen’de 17 kişinin öldürüldüğü, onlarcasının yaralandığı, 14 kişinin kayıp olduğu ve 43 kişinin esir götürüldüğü haberini verir.
- Babayan’la yapılan söyleşiden, 3 Haziran 2007, Yerevan. Babayan’ın yardımcıları Leonard Petrosyan ve Oleg Yesayan olmuşlardır. Haziran 1991’de Babayan’ın yerine Petrosyan geçmiştir. Uçak kazası 1 Ağustos 1990’da vuku bulmuş, 43 kişiden oluşan yolcu ve mürettebat hayatlarını kaybetmiştir. Ermenistan, sivil uçağın Azerbaycan silahlı kuvvetleri tarafından düşürülmüş olduğundan şüphelenmektedir.
- Зардушт Ализаде, «Конец Второй республики» [“İkinci cumhuriyetin sonu”], www.azeribook.com/politica/zardusht_alizade/konetsvtoroy_respubliki.htm.
- Ter-Petrosyan’ın ve Mutalibov’un Moskova’da “Argumenti i Fakti” haftalık gazetesine verdiği mülâkattan, Mayıs 1991.
- Markosyan’la yapılan söyleşiden, 7 Ocak 2005, Karvaçar.
- Aspram Kırpeyan’ın basın toplantısından, 21 Nisan 2007, Yerevan.
- Hovhannisyan’ın basın toplantısından, 21 Nisan 2007, Yerevan.
- “Свидетельствую: в Геташене была бойня”, Московские новости, 12 мая, 1991г.
- Voskepar, Ermenistan’ın kuzeyinde, Azerbaycan sınırına yakın bulunan bir köydür.
- Koçaryan’la yapılan görüşmeden, 2 Mayıs 2007, Ijevan.
- “Журналисты на войне в Карабахе”, “Права человека”, Москва, 2002г., с. 46, Polyaniçko, 1 Ağustos 1993’te, Kuzey Kafkasya’da, Rusya başbakan yardımcısı ve Oset-İnguş çatışma bölgesindeki geçici yönetimin başkanı görevlerini ifa ederken öldürülür. Cinayetin Karabağlılar tarafından işlenmiş olduğu tezinin dayanaksız olduğu tespit edildi (“Убийцы Виктора Поляничко известны, но их имена нам не назовут”, Известия, 31 июля 1999г., Москва).
- Nisan 1991’de, Doni Rostov şehrinde yanlışlıkla Rus Albay Blakhotin öldürülür. Hakob Bağramyan, Samvel Bağramyan, Armen Antonyan, Karlen Hakobyan ve Kamo Yeğiyan aslında Safonov’u öldüreceklerdi.
- Московские новости, 11 июня, 1993 г., Москва, Azg gazetesi, Yerevan, sayı 133, 15 Temmuz, 1993.
- Московские новости, 11 июня, 1993 г., Москва, Azg gazetesi, Yerevan, sayı 133, 15 Temmuz, 1993.
- Racabov’la yapılan görüşmeden, 16 Ocak, 2008, Yerevan.
- Melik-Şahnazaryan’la yapılan görüşmeden, 26 Haziran, 2006, Yerevan.
- Владимир Товмасян, сс. 160-161.
- Yesayan’la yapılan görüşmeden, 27 Mart, 2006, Yerevan.
- Petrosyan’la yapılan görüşmeden, 17 Haziran, 2006, Stepanakert.
- Aruşanyan’la yapılan görüşmeden, 12 Haziran, 2006, Stepanakert.
- Zori Balayan, “Cehennem ve cennet”, Azg, Yerevan, 1995, s. 471–475.
- Erik Melander, The Nagorno-Karabakh Conflict Revisited: Was the War Inevitable? Journal of Cold War Studies, Volume 3, Number 2 (Spring 2001), pp. 48-75.
- Grigoryan’la yapılan görüşmeden, 4 Şubat, 2005, Stepanakert.
- Hayrapetyan’la yapılan görüşmeden, 4 Şubat, 2005, Stepanakert.