Türkiye, aralık duran Ermenistan kapısını kapatıyor

3245
Azerbaijani president Haydar Aliyev (L) is welcomed by Turkish President Suleyman Demirel (R) May 5 in Ankara's Esenboga airport. At far right is a Turkish State Minister Abdullah Gul attending the welcoming ceremony for the visiting Azeri President in Ankara. TURKEY

Tatul Hakobyan’ın Karabağ güncesi; Yeşil ve Siyah kitabınden alıtı

1993 yılının Mart sonlarında Ermeni güçleri, cephenin Kelbecer bölümünde yeni askeri başarılar elde eder. İlk ve en sert tepki Ankara’dan gelir. Türkiye, 2 Nisandan itibaren, batılı devletlerin kendi bölgesi üzerinden Ermenistan’a yaptıkları insani yardımı durdurur, 4 Nisanda, Türkiye üzerinden Ermenistan’a yük taşıyan tüm uçakların kontrol edileceğini duyurur. BM Güvenlik Konseyi kalıcı üye devletlerinin elçileri Türkiye dışişleri bakanlığına çağrılarak, kendilerine, Ermenistan’ın saldırılarını durdurmaları amacıyla önlemler almaları çağrısı yapılır.

Türkiye, 4 Nisanda hükümet kararıyla Ermenistan sınırını kapar. Türkiye dışişleri bakanlığı Ermenistan’a protesto notası yollayarak “tüm Ermeni güçlerinin hemen Azerbaycan topraklarından çekilmesini” talep eder. Türk uçaklarının Ermenistan sınırı boyunca uyarı uçuşları, silahlı kuvvetler yönetimi tarafından doğrulanır. Cumhuriyet gazetesi, Özal’ın “Ermenistan’ın saldırganlığını frenlemek için bir şeyler yapmak gerekir” sözlerine yer verir. Hürriyet gazetesine istinaden Özal, Ermenistan’a destek vermesinden dolayı Rusya’yı suçlayarak, “Ermenilerin Azerbaycan’a saldırmasını durdurmak amacıyla silah kullanmanın gerekliliğinden” bahsetmekteydi.

Meclisteki “Refah” ve “Demokratik Sol” partisi sözcüleri ile “Anavatan” partisi milletvekili Kâmran İnan, 1993 yılının Nisan başlarında askeri müdahale talep etmekteydi. Aynı zamanda, milletvekillerinin büyük bir kısmı, Azerbaycan’a gerekli askeri yardımın yapılmadığıyla ilgili Türkiye hükümetini tenkit etmekteydi. Cumhuriyet Halk Partisi genel başkan yardımcısı İstemihan Talay, Türkiye’nin, Azerbaycan silahlı kuvvetlerine silah yollaması ve gerekli yardımı yapması durumunda benzer sonuçların ortaya çıkmış olmayacağını iddia eder.

“Büyük Birlik” partisi genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, daha kesin konuşarak “Ermeniler, Azerbaycan topraklarını işgal ederek Türkiye ile Türkçe konuşan cumhuriyetler arasında bir perde çekmek istiyorlar ve bu saldırıların gerçek hedefi Türkiye’dir”,- diye açıklamada bulunur. Yazıcıoğlu, Azerbaycan ve Nahcivan’la imzalayacağı savunma antlaşmasının, Türkiye için hayati önem taşıdığını açıklar. Aynı günlerde, Türk basınında, Türkiye’nin olası askeri müdahalesi konusunda tartışmalar başlar. Hürriyet gazetesinde, “Üçüncü ordu hazırlanıyor” başlıklı bir makale yayınlanır. Bu makalede “Ermenistan-Azerbaycan savaşının genişlemesi ihtimali, Türkiye’yi, Üçüncü Ordu birliklerini savaş durumuna getirmeye mecbur etti. Sarıkamış, Aşkale, Kars, Doğubayazıt, Ardahan ve Dumlu’da bulunan sınır birlikleri takviye edildi”,- denilmekteydi.

Bir ziyaret dâhilinde Kırgızistan’da bulunan cumhurbaşkanı Özal, tehdit dolu konuşmasında “Ermenistan sınırında manevralar yapsak ve mermilerimizden üçü Ermenistan topraklarına düşse ne olur? Nahcivan’a bir iki askeri birlik soksak ne olur? Nahcivan’la antlaşmayla bağlıyız. Ne olur, kim bize bir şey diyecek, kim bizi engelleyebilir? Bosna olaylarına kim müdahale edebildi? Uluslar arası siyasette riske başvurmadan hiçbir şeye ulaşılamaz”,- dedi.

Özal, 1915’i hatırlatarak tehditler savurdu “Ermeniler tarihten hiçbir şey öğrenmiyor. Anadolu’da da benzer denemeler yaptılar, fakat korkunç bir tokat yediler. Bu acıyı bugüne kadar unutmadılar. Şu veya bu devletin desteğine dayanarak aynısını burada da (Azerbaycan) denedikleri durumda cevaplarını alacaklardır”. Türkiye cumhurbaşkanının sözleriyle “Artık Karabağ sorunu yok, Ermenistan’ın Büyük Ermenistan hayalleri var. Ermenistan’a girer miyiz, girmez miyiz diye sormayın bana. Türkiye adımlarını iyi hesaplamak zorundadır”.

Büyük Britanya, Fransa ve Rusya elçileri 7 Nisan 1993’te Türkiye dışişleri bakanlığına çağrılarak Türkiye’nin olası müdahalesi konusunda uyarıldı. Türkiye, “Kıbrıs’ta da saldırılar tepkisiz kaldı ve sonunda müdahale oldu”,- diye hatırlatır.

Milliyet gazetesinin, 8 Nisan 1993 nüshasında yer bulan “Demirel, Kızıl Ordu’dan korkuyor” makalesinde “Türkiye’de, sınırı geçmemizi talep eden güçler var. Demirel ise,- gitmek kolay, fakat orda kiminle karşılaşacağım, Amerikalılarla mı? Orada karşıma Rusya, Kızıl Ordu çıkacak- diye cevaplamaktadır”,- denmekteydi.

Demirel, Türkiye’nin “hiçbir zaman Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgal edilmesini kabul etmeyeceğini” ilan etti ve “saldırganlığı dizginlemek için” gerçek adımlar atmayı düşündüğünü, fakat askeri müdahalenin mevzu bahis olmadığını belirtir. Demirel ile genelkurmay başkanı Güreş, o günlerde Azerbaycan başbakanı Panah Huseynov’u kabul eder. Bakû, Türkiye’den askeri ve siyasi destek rica eder.

Hürriyet, ilk parti silah ve cephanenin Türkiye’den Azerbaycan’a yollandığını yazmaktaydı. Başbakan yardımcısı Erdal İnönü “Azerbaycan’a her türlü yardımı yapabiliriz, Azerbaycan’a yardım edip, onu yalnız bırakmamaya mecburuz”,-demekteydi. Silah sevkiyatı, Türkiye genelkurmay başkanlığı temsilcisi Erdoğan Öznal’ın Bakû ziyaretine denk gelir.21

1993 Nisanındaki ani ölümü öncesinde Özal, Türkçe konuşulan eski Sovyet cumhuriyetlerine iki haftalık bir ziyarette bulunmuştu. Taşkent’te “Ermenilerin saldırganlığını” telin ederek, Karabağ ihtilafının, o bölge çerçevesi dışına çıkmış ve “Ermenistan’ın Azerbaycan’a yönelik açık saldırganlığına dönüşmüş olduğunu” belirtir. Özal, Orta Asya ülkelerini dolaştıktan sonra Azerbaycan’a gelir. 14 Nisanda Bakû’de, Ermenistan’ın, ordularını gönüllü olarak Azerbaycan’dan geri çekmesi gerektiğini, aksi takdirde onların “oradan çıkartılacakları” yönde tehdit savurur ve Ermenilerin “Anadolu’da vuku bulanlardan ders almamış olduklarını” belirtir. Azerbaycan meclisinde yaptığı konuşmada Özal, Türkiye’nin, Ermenistan’ın saldırganlığından dolayı rahatsızlık duyduğunu ve hiçbir zaman Azerbaycan’ın parçalanması denemelerini kabul etmeyeceklerini, Ermenistan yönetiminin “sonu gelmeyen savaşların ve yabancı bir ülkenin topraklarından parçalar koparmanın Ermenistan’a barış getirmeyeceğini” anlaması gerektiğini belirtir. “O ülkenin yöneticileri, Türkiye’nin sabrının sonsuz olmadığını hatırlamalarıdır”.

Özal, 14 Nisanda Elçibey’le yapmış olduğu basın konferansında Ermenistan siyasetini “terörist ve işgalci” olarak betimleyerek, “Türkiye, Azerbaycan’a her türlü desteği verecektir. Askeri müdahalenin olağanüstü bir etkinlik olması ve bunun bölgesel mukavemet meydana getirebileceğine rağmen, olağanüstü durumlarda bu adıma da başvurabiliriz”,-demişti. Özal, Ankara havaalanında Türkiye’nin Bakû’ye maddi ve manevi destek vereceğini, fakat Azerbaycan cephesinde dövüşemeyeceğini açıklar.

1993 Nisanındaki Kelbecer olaylarından sonra Türkiye’de yeni bir Ermeni karşıtı propaganda dalgası başlar ve bazı askeri ve yönetim çevreleri, 1921 Moskova ve Kars antlaşmalarının “sınırların değişmezliği konusunda garantör olma hakkına” istinaden askeri müdahale olasılığını irdelemekteydi. Rusya’nın Türkiye elçisi Albert Çernişev’in 15 Nisan 1993’te Milliyet’e verdiği açıklamalardan sonra “garantörlük yapmak” konusu Türk siyasi gündeminden düşer.  Çernişev, “Ne Moskova, ne de Kars antlaşmaları garantörlük hakları vermemektedir. Bu antlaşmayla eski Sovyetler Birliği, üç Kafkas cumhuriyetleri ve Türkiye arasındaki sınırlar tespit edilmiştir. Sınırların değişmezliğiyle ilgili bir madde yoktur. Bizim garantör olmamızla ilgili de bir madde yok. Söz konusu olan bizim aramızda çizilmiş olan sınırlardır” diyerek söz konusu antlaşmalarda garantörlük kurumunun var olduğunu kesinlikle reddetmiştir.

Rusya, Türkiye’nin Karabağ savaşına olası müdahalesi konusunda hassastı. Rus askeri çevreleri, pek diplomatik olmayan şekillerle de olmak üzere, Türkiye’ye, Karabağ savaşına askeri müdahaleden uzak durmalarını telkin ediyorlardı. Demirel, Türkiye’deki kamuoyunu yumuşatmak niyetiyle, Ankara’nın müdahalesi durumunda tüm dünyanın Ermenistan’ın arkasında olacağını açıklıyordu. Rusya savunma bakanı Pavel Graçov, 10-14 Mayıs 1993’te Ankara’yı ziyaret ederek, Türk meslektaşı Güreş’e, Rus birliklerinin Ermenistan-Azerbaycan ihtilafına karışmadıklarını açıklamıştı.

Siyaset bilimcisi Armen Ayvazyan’ın düşüncesiyle Türkiye, Ermenistan’ın ortadan kaldırılması gibi basit ve net bir niyetten dolayı Ermenistan’a karşı alenen düşmanca siyaset izlemektedir. Ermenistan’ın bağımsızlığından sonra Türkiye, Ermenistan’a askeri güçle saldırmamıştır, fakat bu adımdan kendisini alıkoyan nedenler bambaşkadır “Kürt isyanları da dâhil olmak üzere, şahsi problemlerin varlığı, Ermenistan’ın bağımsız bir devlet oluşu ve ordusunun bulunması, Ermenistan-Rusya askeri-siyasi ittifakı, Rus ordusunun varlığı, Avrupa Birliği’ne girme arzusu, Ermeni diasporasının varlığı. Lakin bu, Türk tehlikesinin tamamen ortadan kalkmış olduğu anlamına gelmemektedir”.

Ankara’nın aksine, hiçbir Ermenistan yönetimi, Türkiye’yle ilişkilerinde ön şartlar öne sürmemiştir. Lakin Ayvazyan, Soykırımın tanınması, telin edilmesi ve sonuçlarının üstesinden gelinmesi konusunda görüşmelere başlanması, Karabağ ihtilafında en azından tarafsız duruş takınılması, medyatik-psikolojik savaşa son verilmesi ve ablukanın kaldırılması gibi düşmanca siyasetin reddinin Yerevan tarafından ön şart olarak öne sürülmesi gerektiğini düşünmektedir.

Ermenistan’ın eski başbakanlarından Khosrov Harutyunyan, Türkiye’yle ilişkilerde daha özenle yaklaşılması gerektiğini düşünmektedir, “Öyle bir yapmamız gerekiyordu ki Türkler kapıyı kapatmasın. Şuşi, Laçin ve Kelbecer durumunda dahi Türkiye’yle ilişkilerin korunması için çaba sarf edebilirdik, çünkü uluslar arası toplum buna önem vermekteydi. Türklerin işini kolaylaştırdık, Türklerin kolay karar vermelerine izin vermeyecektik. Sınırı kapatma kararı almak için çok çaba sarf etmeleri gerekmeliydi”.

Vahan Papazyan daha yeni dışişleri bakanı tayin edilmişken, protokolle ilgili Ermenistan-Türkiye görüşmeleri kesintiye uğrar. Türk tarafı görüşmeler esnasında, askeri operasyonun sürmesinin, Türkiye’ye adım atma imkânı vermediğini belirtmekteydi. “Kelbecer olmasaydı, büyük bir ihtimalle diplomatik ilişki kurulurdu. Lakin Kelbecer neden olmayacaktı ki?” sorar Papazyan ve devam eder “Atılacak maksimal adımları attık biz. Türk tarafı diplomatik ilişkilerin tesisiyle, sınırın açılmasını geciktiriyordu. Bu onların sorunuydu, biz yapacağımızı yapıyorduk. Biz hayli esnek ve incelikliydik, karşımızdakinden de benzer yaklaşım bekliyorduk. Dışişleri bakanları düzeyinde bu yaklaşımın olmadığını söyleyemem. Vardı. O yılların Türkiye’sinde sorunlara dışişleri bakanlığı veya cumhurbaşkanlığı tarafından değil, genelkurmay tarafından karar veriliyordu. Genelkurmayın yaklaşımlarının ne olduğunu söyleyemem, onlarla herhangi bir ilişkimiz olmadı. Diplomatik düzeyde birbirini anlama, karşılıklı tavizlere gitme yaklaşımı gözlemledim, fakat bu, Türkiye dışişleri bakanlığının kendi yaklaşımlarını genelkurmaya dikte edebileceği anlamına gelmemektedir. Özal, Demirel veya dışişleri bakanları bir şey söylediklerinde, bunun muhakkak kati duruş olduğuna emin değilim. Ermenistan’ın duruşu kesindi, dışişleri bakanı olarak benim veya cumhurbaşkanı olarak Ter-Petrosyan’ın söyledikleri Ermenistan’ın duruşuydu. Ermenistan oyun oynamıyordu”.

Papazyan’ın açıkladığına göre Türkiye’de, özellikle milliyetçi çevrelerin Ermeni karşıtı yaklaşımlarını yumuşatmak ve böylece kamuoyunu etkilemek amacıyla, Ermenistan yönetimi Türkeş’le dahi görüşmüştü. 1993 yılında, ziyaret amaçlı Fransa’da bulunan Ermenistan cumhurbaşkanı, Fransa’da yaşayan işadamı Samson Özararat’ın önerisiyle Paris’te kaldığı Crillion otelinde Türkeş’le görüşür. Cumhurbaşkanının haricinde Papazyan ve Libaridyan da bu görüşmeye katılır. Özararat, Türkeş’in kamuoyu üzerinde büyük etkisi olduğunu ve Türkeş’in yaklaşımının yumuşatılabildiği takdirde, bunun olumlu olacağını söylemişti.

Papazyan şöyle anlatmaktadır. “Türkeş’ti, oğlu ve biri daha. Türkeş’in sözlerinde bir içerik yoktu, devamlı, çok Ermeni arkadaşları olduğunu, Ermenilerin ve Türklerin kardeş olacaklarını, ilişkilerimizin kötü olmasından Rusların, batılıların sorumlu olduklarını ve benzer boş laflar ediyordu. Bu görüşmede ciddi bir şey aramak anlamsızdır. Türkiye’ye döndükten sonra, Ermenistan’a yönelik yaklaşımın yumuşatılması ve Ermenistan’la olan ilişkilerin düzenlenmesi gerektiği konusunda alenen açıklamalar yapacağını düşünerek bu görüşmeyi yaptık”.